Hatalarımızı kendi iyiliğimiz için kullanabilir miyiz?

Hataları hep bir eksiklik, kusur, utanç kaynağı, olmaması gereken bir şey olarak görürüz.

Bu bölümde bunu farklı açıdan inceleyerek, kendi hatalarımızı kendimizi iyileştirmek için nasıl kullanabiliriz buna bakacak, yazılım evreninden aşina olduğum hatalardan öğrenme konusuna küçük bir selam çakacağız.

Bunu yapabilmek için hata yaptığımız ama bu hatanın bizi ileri taşıdığı bir döneme, çocukluğumuza gidebiliriz.

Çocukken elimizi sobaya yanaştırdığımızda ısı gelir, ailemiz der ki yavrum o sobaya dokunma, elin yanar. Tabii dinlemeyiz, elimiz gerçekten yanana kadar o sobaya yakınlaştırırız. Sonunda elimiz yanar ve bir daha değmememiz gerektiğini, yoksa elimizin yanacağını öğreniriz. 

Neredeyse bütün çocukluk buna benzer hikayelerle geçer, yürümeye çalışırız, düşeriz, ne yapınca düştüğümüzü öğrenir ve düşmemeye başlarız.

Sonra yaşımız biraz büyüyünce, egomuz oluşmaya başlayınca, hata yapmamayı bir erdem olarak görmeye başlarız. 

Sonuçta artık çocuk değilizdir, aklımız vardır ve hata yapmamamız ne kadar düzgün bir insan olduğumuzu gösterir gibi bir bakış açısı edinmeye başlarız.

Bu durum bizi hatalardan kaçmaya, onları yok saymaya, hiçbir şey yapamıyorsak onları dış dünyadan gizlemeye iter.

Bu hatalardan kaçışlar, kaçamayacağımız durumlarda yok saymalara, suçu dış dünyaya atmalara ve bizi gelişimden uzak kalmaya mecbur bırakır.

Bu noktada, kendimizi korumak adına hatalardan kaçtıkça, aslında gelişim fırsatlarımızı da elimizin tersiyle itmiş oluruz. 

Halbuki hatalar, bizi durduran tuzaklar değil; doğru bakışla yaklaşıldığında, yolumuzu aydınlatan işaretlerdir. 

Onlardan kaçmak yerine onlara yaklaşmayı, dinlemeyi ve ne söylediklerini anlamayı seçtiğimizde, hatalar bizi ileriye taşıyan birer rehbere dönüşür. İşte bu yazıda tam da bunun üzerine konuşacağız

Hatalarımızla kurduğumuz ilişkiyi nasıl dönüştürebilir ve onları kendi iyiliğimiz için nasıl kullanabiliriz?


Konunun Felsefi ve Bilimsel Arka Planı

Felsefi Perspektif

Hataları ele alırken, onları yalnızca birer kusur ya da eksiklik olarak değil, aynı zamanda bize rehberlik edebilecek deneyimler olarak görmemiz gerekir. 

Bu amaçla, önce hatanın felsefi anlamda nasıl değerlendirildiğine bakacak, insanlık tarihindeki düşünsel perspektiflerin hatayı nasıl yorumladığını inceleyeceğiz. Bu yaklaşım, hem kişisel gelişim hem de öğrenme süreçlerimiz için temel bir çerçeve sunacak.

Hatanın Ahlaki Bir Sorun Olarak Okunması

Platon’a göre hata, hakikati göremeyen zihnin bilgisizliğinden doğar. (1*) Yanlışa düşmek, bilgelikten uzak olmaktır.

Aziz Augustinus’a göre ise hata, insanın tanrısal iyiden sapmasıdır; ahlaki bir eksiklik ve varoluşsal bir gölgedir. (2*)

Bu bakış açısı, hatayı yalnızca yapılmış bir yanlış değil, kişinin kendisine yöneltilmiş bir eksiklik olarak konumlandırır.

Süreçten Çok Sonuca Takılmak

Bilginin deneyim ve gözlemle geliştiğini savunan Francis Bacon, sürecin önemine işaret eder. (3*) Ancak çoğu zaman biz, sonucu yüceltmeye meyilliyiz. Gözümüz yalnızca “doğru mu, yanlış mı?” kutuplarına kilitlenir. 

Bu yaklaşım, arada yaşananları, yani öğrenmenin katmanlı ve zengin sürecini görünmez kılar. Oysa farkına bile varmadan, hataları sadece “istenmeyen sonuçlar” olarak etiketlediğimizde, onlardan alabileceğimiz en değerli dersi kaçırırız.

Bilmek ile Öğrenmek Arasındaki Fark

Modern düşünür John Dewey, öğrenmeyi yalnızca bilgiye sahip olmakla sınırlamaz; ona göre gerçek öğrenme, deneyimlerle şekillenen ve zaman içinde inşa edilen aktif bir süreçtir. (4*) 

“Biliyordum” ifadesi durağan ve statik bir hâli anlatırken, “öğrendim” demek, tekrarlar, denemeler ve sorgulamalarla ilerleyen dinamik bir yolculuğu ifade eder.

Bu yolculuğun en önemli katalizörlerinden biri ise hatalardır. Hatalar, yalnızca yanlış adımlar değil; öğrenmeyi tetikleyen, deneyimi derinleştiren işaretlerdir. Hatasız ilerlemeye çalışmak, bizi yüzeyde bırakır ve gerçek öğrenmenin önünü kapatır. 

Oysa hatalarımıza dikkatle bakmayı seçtiğimizde, onlar hem öğrendiklerimizi pekiştirir hem de yeni farkındalıkların kapısını aralar.


Bilimsel Perspektif

Hataları yalnızca kişisel birer kusur olarak görmek, onların sunduğu bilimsel ve öğrenmeye dayalı boyutu gözden kaçırmamıza neden olur. 

Aslında ister biyolojik ister yapay bir sistem olsun, her sistemin gelişimi ve adaptasyonu, çevresinden aldığı geri bildirimlerle mümkün olur. 

Hatalarımızı fark etmek, onlardan bilgi çıkarmak ve bu bilgiyi yeni davranışlara dönüştürmek, yaşamın en temel öğrenme mekanizmalarından biridir.

Geri Bildirim Olmadan Adaptasyonun Mümkün Olmaması

Bir sistemin gelişebilmesi için, önce çevresine kulak vermesi gerekir. Canlılar, çevrelerinden aldıkları geri bildirimlerle uyum sağlar; tıpkı yapay zekâ sistemlerinin aldığı geri bildirimlerle performanslarını iyileştirmesi gibi. 

Eğer geri bildirim almazsak ya da onu görmezden gelirsek, aynı hataları tekrarlar, öğrenme fırsatını kaçırırız. (5*)

Kayıt Altına Alınmayan Deneyimlerin Öğretmemesi

Deneyim kazanmak, tek başına öğrenmek anlamına gelmez. Günlük hayatımızda birçok şey yaşarız; fakat bunları durup düşünmediğimiz, kayda almadığımız ve yorumlamadığımız sürece bu deneyimler “ham veri” olarak kalır. 

Hatalarımızı yazmak, üzerine düşünmek ve anlamlandırmak, döngüden çıkmamızı sağlar. Aksi hâlde, aynı hataları farklı günlerde, farklı koşullarda yeniden üretiriz.

Küçük Sapmaların Büyük Öğrenmelere Yol Açması

Öğrenme her zaman büyük ve dramatik hatalardan doğmaz. Çoğu zaman, fark edilmesi güç olan küçük sapmalar, bize en derin farkındalıkları kazandırır. 

Bir deneme sırasında gözden kaçan minik bir hata, sonraki adımda karşımıza yepyeni bir bakış açısı çıkarabilir. Bilimsel süreçlerde olduğu gibi, kişisel gelişimde de asıl mesele hatanın kendisi değil, ona nasıl baktığımızdır. (6*)


Toplumsal ve Kültürel Perspektif

Modern toplumlarda hataya yaklaşımımız; performans beklentileri, eğitim anlayışı ve sosyal onay mekanizmaları tarafından birlikte şekillenir.

Performans Kültüründe Hatanın Yeri

Modern dünyada hız, verimlilik ve başarı artık sadece bir tercih değil, adeta bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Toplum, sürekli olarak daha fazlasını başarmamızı, daha hızlı olmamızı, daha verimli sonuçlar üretmemizi bekliyor. Bu performans odaklı kültürün görünmeyen yan etkilerinden biri ise hataya yaklaşımımızda ortaya çıkıyor.

Hata, böylesi bir ortamda çoğu zaman gizlenmesi gereken bir kusur, hatta utanç kaynağı gibi algılanıyor. 

İnsanlar, kariyerlerinde ya da sosyal çevrelerinde güçlü ve kusursuz bir imaj çizmeye çalıştıkça, hatalarını saklama refleksi daha da güçleniyor. Bu da öğrenme fırsatlarının sessizce elimizden kayıp gitmesine yol açıyor.

Oysa ki hatalarımızı saklamak yerine görünür kılmak, hem kişisel hem de toplumsal gelişim için kritik bir adım olabilir. (7*)

Hata yaptığımızı kabul ettiğimizde, yalnızca kendi gelişim yolculuğumuza katkı sunmakla kalmayız; aynı zamanda çevremizde de daha sağlıklı ve şeffaf bir öğrenme kültürünün oluşmasına öncülük ederiz.

Eğitim ve İş Hayatında “Doğru Cevap” Takıntısı

Modern eğitim ve çalışma hayatı, genellikle “doğru cevabı” bulmayı öncelikli hedef haline getiren bir yaklaşımla şekillenir. Bu yaklaşımın temelinde, hata yapmanın olumsuz, hatta cezalandırılması gereken bir durum olduğu varsayımı yatar. Ancak bu durum, hem öğrenme sürecini hem de bireysel yaratıcılığı ciddi şekilde sınırlar.

Sosyal Onay ve Hata İlişkisi

Günümüzde görünürlük, sosyal medyanın ve sürekli çevrimiçi olma hâlinin etkisiyle hayatın merkezine oturmuş durumda. Bu görünürlük çağında hata yapmak, yalnızca kişisel bir hayal kırıklığı değil, aynı zamanda kamusal bir risk olarak algılanıyor. 

Bu yüzden çoğu kişi hatalarını gizleme, yok sayma ya da sorumluluğu başkasına atma yolunu seçiyor. (8*)


Gerçek Problem ve Çözüm Önerileri

Gerçek Problem

Hata yapmamızın kendisi, gelişimin önünde gerçek bir engel değildir. Asıl problem, bu hataların fark edildikten sonra üzerinde düşünülmeden, analiz edilmeden ve herhangi bir öğrenme sürecine dönüştürülmeden geçip gitmesidir.

Bu durum, kişisel ya da kurumsal fark etmeksizin, sistemin kendisini güncellemesini ve ilerlemesini engeller. Hatalar, üzerine düşünülmediği sürece yalnızca tekrar eden döngüler yaratır.

Gerçek problem, hatanın varlığı değil; onun yoksayılması ve bununla beraber irdelenmemesidir. (9*) Hatalar, üzerinde durulmadığında ve anlamlandırılmadığında, potansiyel öğretici güçlerini kaybeder. (10*)


Çözüm: Öğrenen Sistem Yaklaşımı

Hatalarımızı kişisel bir kusur olarak görmek yerine, onları birer öğretici sinyal gibi okumayı seçtiğimizde gerçek bir dönüşüm başlar. 

Öğrenen sistem yaklaşımı, hataları bastırmak veya etiketlemek yerine onları analiz ederek, küçük adımlar halinde gelişmeye odaklanır.

Hataları etiketlemek yerine okumak

Bir hatayı “yanlış” veya “başarısızlık” diye damgalamak, onu kapatır. Bunun yerine hata üzerinden “Bu bana ne anlatıyor?” sorusunu sormak gerekir.

Tekrar eden hataları desen olarak ele almak

Aynı tür hatalar tekrar ediyorsa, bu bir desene işaret eder. Bu desenler, alışkanlıklarımızı veya sistemimizdeki aksaklıkları görünür kılar.

Büyük kararlar yerine küçük ayarlamalar yapmak

Öğrenen sistem yaklaşımı, devrimsel kararlar yerine evrimsel adımları savunur. Küçük ama sürekli düzeltmeler, ilerlemeyi mümkün kılar.


Sonuç ve Okuyucuya Mesaj

Hatalar tek başına öğretici değildir. Öğreten şey, onlarla kurduğumuz ilişkidir. Hatalarımıza dikkatle bakmayı, onları anlamlandırmayı ve ders çıkarmayı seçtiğimizde, bu hatalar kişisel gelişimimizin en güçlü araçlarından birine dönüşür.


Sıra geldi sizin sorunuza…

Son zamanlarda fark ettiğiniz ama üzerine düşünmediğiniz bir hatanız oldu mu? Bu hatayı biraz durup inceleseniz, size ne öğretebilirdi?


Bu yazıyla birlikte, “Yazılım Felsefesi” serisinde ele aldığım içsel teknik borçlar, küçük tekrarlar, sistemsel düşünme ve hatalardan öğrenme başlıklarını burada tamamlıyorum.

İnsanı bir sistem olarak ele alan bu yolculuk, bana şunu net biçimde gösterdi:

Öğrenme, yalnızca doğru araçlara sahip olmakla değil, onlara nasıl baktığımızla ilgili.

Belki de öğrenmenin önündeki en büyük engel, yaptığımız hatalar değil; onlara bakmaktan kaçtığımız anlardır.

Görmezden geldiklerimiz, bastırdıklarımız ya da “önemsiz” diye kenara koyduklarımız, öğrenmenin sessizce sabote edildiği yerlerdir.

Bir sonraki yazıda, tam da bu noktadan devam edeceğim.

Fark ettiğimiz hâlde yüzleşmek istemediğimiz anlara, neyi görmek istemediğimize, neden görmediğimize ve bu görünmez direncin öğrenme sürecimizi nasıl sekteye uğrattığına birlikte bakmaya çalışacağız.

O zamana kadar hatalarınızdan öğrenerek, sevgiyle kalın.


Kaynakça

  1. Platon, Theaetetus.
  2. Augustinus, Confessiones.
  3. Francis Bacon, Novum Organum.
  4. John Dewey, Experience and Education.
  5. Carol Dweck, Mindset: The New Psychology of Success
  6. James Reason, Human Error
  7. Amy Edmondson, The Fearless Organization
  8. Albert Bandura, Social Learning Theory 
  9. Daniel Kahneman, Thinking, Fast and Slow 
  10. Sidney Dekker, The Field Guide to Understanding Human Error
You've successfully subscribed to Cenk Ebret Personal Website
Great! Next, complete checkout to get full access to all premium content.
Error! Could not sign up. invalid link.
Welcome back! You've successfully signed in.
Error! Could not sign in. Please try again.
Success! Your account is fully activated, you now have access to all content.
Error! Stripe checkout failed.
Success! Your billing info is updated.
Error! Billing info update failed.