Serimizin ikinci bölümünde yazılım geliştirdiğimiz şirketlerde kullandığımız agile metodolojilerini hayatımıza uygulayarak hayatımızı daha iyi hale getirebilir miyiz bunu inceleyeceğiz.
Bunu inceleyebilmek için önce yazılım süreçlerinin nasıl ilerlediğini kısaca anlatmam gerekiyor.
Diyelim ki bir uygulama yapacağız, ne olsun, heh buldum Instagram. Bu Instagram’ı yaparken ne yapacağımıza ve nasıl yapacağımıza bakmamız gerekiyor.
Yani tamam bir uygulama yazacağız ama bir ekiple anlaştık, tamamlanması ne kadar sürer diye sorduk ve diyelim ki tüm ürünün bitmesi 2 yıl sürecek dediler.
İyi de 2 sene çok uzun. Hem iki sene sonunda ya ürün istediğimiz gibi olmazsa? Ya kullanıcı beğenmezse? Bir 2 sene daha mı bekleyeceğiz? Olmaz. O zaman nasıl bir sistem kurabiliriz düşünelim.
Şöyle bir sistem hayal edelim, her iki haftada bir ürünün çalışan ufak bir bölümünü kullanıcı görebilsin böylece hem geç kalmamış oluruz hem her iki haftada bir gelişim görürüz motivasyonumuz düşmemiş olur.
O zaman agile bize uyar, 2 haftalık sprint adı verilen süreçlerimiz olur ve bu süreçler içinde tekrar tekrar bir şeyler yaparak ilerleyebiliriz.
Şimdi sırada tekrar tekrar yapacağımız şeyler var…
- Kodlar yazacağız
- Arada hatalar yapacağız
- İnsanlarla ortak işleri bölüşeceğiz
- Kodu insanların ulaşacağı bir web sitesi üzerinden insanlarla buluşturacağız
- Bazen hataları hızlıca düzeltmemiz gerekecek çünkü kullanıcılarımıza sürekli çalışır bir uygulama sunmamız zaruri.
Bu sprint dediğimiz iki haftalık tekrarlar gibi görünen zaman dilimlerinde bazı ritüellerimiz var.
Planlama, günlük toplantılar, demo, retro…
Her biri aslında bize şunu söyleyen küçük bir hatırlatma gibi. (1*)
Büyük resmi sürekli düşünme. Küçük bir adımı düzgün at, sonra bir daha değerlendiririz.
Bu ritüeller yazılımcılar için teknik gibi görünür… Ama aslında insanın hayatı yaşama şekliyle birebir aynı mesajı içerir:
Her gün planlarımız değişebilir.
Her sabah bir önceki güne göre yeniden ayar çekebiliriz.
Kendi iç dünyamızda “Ne oldu, neden oldu?” diye bakabiliriz.
Bir hatadan ders çıkarır, bir sonraki denemeye daha güçlü gireriz.
Yani agile, bize sürekli yeniden deneme cesareti verir.
Çünkü hayat da tıpkı yazılım gibidir.
Baştan sona kusursuz yazılmaz, bir kez tasarlanıp ömür boyu aynı şekilde çalışmaz, ufak düzeltmelerin tekrarı ile güzelleşir.
Biz ne kadar mükemmel bir hayat planı yaparsak yapalım, evren her seferinde “bunu şöyle dene” diye yeni bir sprint açar önümüze.
Bu yazıda tam da bunu konuşacağız…
Yazılımcıların her gün uyguladığı ritüelleri hayatı iyileştirmek için kullanabilir miyiz?
Hayatta da sprint’ler var aslında:
Haftalarımız, alışkanlık döngülerimiz, küçük kararlarımız…
Her biri hayatımızdaki minik birer versiyon güncellemesi gibi.
Ve kim bilir…
Belki de kendimizi büyük bir proje gibi görmekten vazgeçtiğimiz anda, her iki haftada bir gelen o küçük “güncelleme”ler
hayatın yönünü koca koca yıllardan daha çok değiştirecek.
Şimdi gelin, bu sprint ritüellerinin her birine yakından bakalım…
Ve hayatın içindeki karşılıklarını birlikte keşfedelim.
Konunun Felsefi ve Bilimsel Arka Planı
Felsefi Perspektif
Sprint Planning - Varoluşa Yön Vermek
Sprint Planning dediğimiz şey, iki haftalık koşuya başlamadan önce ekibin bir masanın etrafında “biz bu sprintte ne yapacağız?” diye konuşmasıdır.
Kocaman ürün vizyonundan küçük bir parça seçilir. “Şunu yapalım, bunu yetiştirelim” diye net bir odak tanımlanır.
Yani bu sprint bizim için neyin anlamlı olduğu kararlaştırılır.
Hayatta da böyle değil mi?
Her sabah uyanıyoruz ama nereye gittiğimizi bilmiyorsak gün kendi kendini tüketiyor.
Ama küçük bir niyet… Bir yön belirlemek…
O günün kodunu baştan aşağı değiştiriyor.
Heidegger der ki:
İnsan, bir yönü olduğunda “orada olur”. Yolunu kaybettiğinde ise varoluş dağılır. (2*)
Kierkegaard ise şunu ekler:
“Ben kimim?” sorusu değil, “Ne için yaşıyorum?” sorusu insanı inşa eder. (3*)
Sprint Planning de hayata uyguladığım zaman bana biraz bunu hatırlatıyor…
“Bütün hayata karar verme!”
Sadece önümüzdeki küçük zaman diliminde neye yöneleceğini seç.
Çünkü insan büyük planlarla değil, küçük odaklarla hayatta kalır.
Sprint Planning; “Ben bu hafta neyi daha iyi yapmak istiyorum?” diye sormak, yeni bir versiyon için ilk satırı yazmaktır.
Küçük bir yön, küçük bir niyet…
Ama varoluşu kökünden değiştirme potansiyeli taşır.
Hayatı sprint sprint yaşadığımızda, her küçük başlangıç bize şu fırsatı sunar:
“Her sprintin sonunda kendimizin daha iyi bir versiyonuna erişebiliriz!”
Her niyet bir satırdır.
Her satır, bir sonraki sürümü mümkün kılar.
Ve belki de insan, haftalık minik planlarla kendini var eder.
Daily Standup - Her Gün Kendine Dönmek, Rotada Ufak Düzeltmeler Yapmak
Daily Standup dediğimiz şey, ekibin her sabah 10–15 dakika ayakta durup üç basit soruya cevap vermesidir.
- Dün ne yaptım?
- Bugün ne yapacağım?
- Beni ne engelliyor?
Bu kısa buluşma, günün direksiyonunu yeniden ele almaktır.
Hayatta da birebir uyuyor bu, değil mi?
Koca bir yaşam planı yapıyoruz ama çoğu zaman günün içinde kayboluyoruz.
Gün bittiğinde fark ediyoruz ki: “Ben bugün ne yaşadım?” bilmiyoruz bile.
Oysa her sabah kendimize 1 dakika ayırsak…
“Bugün neye niyetliyim?”
“Neyi ileri taşıyacağım?”
“Nerede zorlanıyorum?”
Hayatın karmaşası, küçük bir netlikle bir anda anlamlanabilir.
Stoacılar, her gün iç muhasebe yapmanın erdem olduğunu söylerdi.
Marcus Aurelius’un ünlü pratiği:
“Sabah kendine yön ver, akşam kendini tart.”
Zen ise çok daha yalın bir öğüt verir:
“Bugünün farkında mısın?”
Dikkat neredeyse, hayat orada akıyor.
Daily Standup tam olarak bunu hatırlatıyor:
Her sabah kendine hızlı bir check-in:
Ben bugün neredeyim?
Nereye gitmek istiyorum?
Neresi bana ağır geliyor?
Bu sorular yargı değil; yön tayinidir.
Daily Standup bize şunu söyler:
“Bugün, düne göre biraz daha fazla hizalanma ihtimali taşıyor.”
Dün takıldığımız şeyi fark edersek çözüm için alan açabiliriz.
Bugünün odağını seçersek, irademizi harekete geçirebiliriz.
Engeller görünür olursa neyi aşmamız gerektiği de görünür olur.
Hayat, devasa bir maraton değil;
Her sabah yenilenen küçük bir başlangıçtır.
Ayakta dur. Kendine bak.
Ve bugünün koduna bilinçle devam et.
Her sabah küçük bir hizalanma…
Her gün küçük bir ilerleme…
Sprint Review (Demo) - Küçük Zaferleri Görünür Kılmak
Sprint Review ya da Demo, iki haftanın sonunda ekibin oturup şunu söylemesidir:
“Bakın, bu sprintte bunları başardık.”
Henüz mükemmel değildir; eksiktir ama çalışır ve görünür hâle gelir.
Ufak bir özellik bile olsa, “bu sprintte ileri gittik” demenin bir yoludur.
Hayatta da böyle değil mi?
Biz çoğu zaman kendi küçük başarılarımızı görünmez kılıyoruz.
Sahi, neden sadece büyük zaferlerin alkışı hak ettiğini sanıyoruz?
Oysa gerçek şudur:
İnsan, ilerlediğini hissettiğinde yaşadığını da hisseder.
Aristoteles der ki;
İyi eylem erdemi doğurur.
Erdem tekrarlandığında ise karakter olur. (4*)
Yani insan, yaptıkça kendini inşa eder.
Ama kritik detay şudur:
Yaptığımızı fark ettiğimizde gücü elimize alırız.
Sprint Review tam bu farkındalığı temsil eder:
Yaptığın küçük eylem, şahitlik edildiğinde anlam kazanır.
Bir dostla paylaşılan minicik bir ilerleme…
Gün sonunda “Bugün bunu başardım.” diyebilmek…
Duvardaki küçük işaret: “Buraya kadar geldim.”
Bunlar başarı değil, başardığını hissetme bilinci doğurur.
İnsan, kendi ilerlemesine tanıklık edince kendilik değeri artar.
O yüzden hayatta da:
Küçük kazanımlarımızı saklamayalım.
Bir adım attık mı? Görünür kılalım.
Bir alışkanlığı iki gün üst üste mi yaptık? Kutlayalım.
Küçük bir engeli mi aştık? Not düşelim.
Çünkü görünür kılınmayan başarı, zihinde var olmaz.
Var olmayan başarı ise motivasyonu beslemez.
Motivasyon olmadığında sistem yavaş yavaş çöker.
Her minik gelişim bir demodur aslında.
Hayat sessizce fısıldar:
“İlerliyorsun… belki yavaş ama artık çalışıyor.”
Küçük bir gösterim, büyük bir özgüven kaynağıdır.
İşte bu yüzden, hayatın sprintlerinde küçük adımlar büyük dönüşümlerin önsözüdür.
Sprint Retrospective - Kendini Güncellemenin Sanatı
Sprint Retrospective ya da kısaca “Retro”, iki haftalık koşu bittikten sonra ekibin bir araya gelip şunları sormasıdır:
- Ne iyi gitti?
- Ne kötü gitti?
- Bir sonraki sprintte neyi daha iyi yapabiliriz?
Bu; geçmişe takılmak değil, geçmişten veri alıp geleceği iyileştirmektir.
Kimse suçlanmaz, kimse yargılanmaz.
Ama bir şeyler daha iyi hale getirilir.
Hayatta da aynısı yok mu zaten?
Bir hata yaparız…
Bir karar ters teper…
Bir adım yanlış çıkar…
Ve genelde iki seçenek görürüz:
Ya görmezden geliriz, ya kendimizi hırpalarız.
Her iki uç da gelişimi durdurur.
Retro bize başka bir yol sunar:
“Kötü giden şey, kötü bir anı değil, güncelleme fırsatıdır.”
Her hata, insanın eski sürümünün çökmesidir.
Ama bu çöküş, yeni sürümün temelini atar.
Nietzsche der ki:
İnsan, kendini kırmadan kendini aşamaz. (6*)
Retro, bu yüzleşmeyi şefkatle yapmaktır:
Hataları veri olarak görmek, kodun bazı satırlarını silip, bazılarını yeniden yazmak...
İnsanı değiştiren şey pişmanlık değil, pişmanlığı veriye dönüştüren cesarettir.
Her sprintin sonunda küçük bir içsel değerlendirme…
Her “ters giden şey” için ufak bir güncelleme…
Ve her güncelleme şunu söyler:
“Bir sonraki ben daha iyi olacak.”
Retro, bize şunu hatırlatır:
İnsan hatalarını silerek ya da yok sayarak değil, hatalarından öğrenerek büyür.
Ve belki de tüm hayat, sprint sprint ilerleyen bitmeyen bir kendini yeniden yazma sürecidir.
Backlog Refinement - Fazlalıkları Ayıklayıp Özüne Dönmek
Backlog Refinement, sprint başlamadan önce yapılan sade ama hayati bir ritüeldir:
Ekibin önünde bir yapılacaklar listesi vardır - kapsamlı, düzensiz, karmakarışık bir liste…
Bu ritüelde ekip şunu yapar:
- Yapılacak işlere öncelik verir
- Gereksiz işler var ise listeden çıkarır
- Belirsiz işleri netleştirir
- Büyük (2 haftada bitmeyecek) işleri küçük adımlara böler
Kısaca dağınık bir geleceği yönetilebilir bir hâle getirmemize yardım eder.
Hayatta da backlog var aslında:
Yarım kalmış hayaller…
Başlanıp bırakılmış alışkanlıklar…
“Bir gün yaparım” diye bekleyen niyetler…
Ve ağırlık yapan gereksiz sorumluluklar…
Hepsi içsel bir listede duruyor.
Ama liste kabardıkça akış boğuluyor.
Refinement bize şunu öğretir:
“Her şey önemli değil. Önce kendin için gerçekten önemli olanı seç.”
Felsefi olarak düşündüğümüzde…
Stoacılar, Epiktetos’tan Marcus Aurelius’a kadar hep şunu söyler:
“Kontrol edemediklerini bırak. Kontrol edebildiklerinle iyi yaşa.” (5*)
Aristoteles ise “öz” ve “araç” arasındaki farkı öğretir.
Bir şey seni sen yapan özden uzaklaştırıyorsa, o iş zaten senin işin değildir.
Backlog Refinement, tam olarak bunun hayat ritüeli:
Gereksizi bırak, özüne yer aç.
Her elemeyi bir kayıp değil, kendisini arındırma fırsatı olarak görür insan.
Çünkü dağınık bir benlik, dağınık bir hayat üretir. Sadelik ise farkındalık getirir.
Refinement’ın hayattaki formülü çok basittir:
Şu soruyu kendine dürüstçe sormak:
“Bu gerçekten önemli mi?”
Eğer değilse: sil gitsin.
Eğer önemliyse: önce onu yap.
Eğer belirsizse: netleştir.
Küçük adımlara böldüğümüzde, korkutucu görünen hayatın aslında ne kadar yönetilebilir olduğunu fark ederiz.
İşte backlog refinement bize tam bunu hatırlatır:
Kendimize ayırdığımız yer kadar büyüyebiliriz.
Hayatı sprint sprint yaşarken her iki haftada bir yapacağımız bu küçük temizlik, içsel kodumuzun rahat nefes almasını sağlar.
Ve belki de insan, fazlalıklarını bıraktıkça kendi özüne en çok yaklaşır.
Bilimsel Yaklaşım
Sprint Planning - Beynin Tehdidi Küçült, Umudu Büyüt
Sprint Planning’in asıl etkisi sadece plan yapmak değildir; beynin yükünü hafifletip, umudu artıran bir düzenleme hamlesidir.
Beyin belirsizliği tehdit olarak algılar ve bu da amigdalayı alarma geçirir.
Ama hedef küçüldüğünde sihirli bir şey olur:
Amigdala susar. Prefrontal korteks (yani mantık, planlama, irade) direksiyona geçer.
Beyin şöyle der:
“Tamam, belirsizlik yok. Bu yapılabilir.”
Ve işte o anda devreye dopamin girer:
Görünür bir ilerleme ihtimali, motivasyon kimyası olan dopamini artırır.
Bu yüzden iki haftalık bir hedef beynimize şunu hissettirir:
“Başardım!” duygusu çok uzakta değil.
Bugün attığım bir adım, bir sonraki sürümü mümkün kılıyor.
Beyin küçük zaferlerle beslenir.
Plan yaparken hedef küçültmek, büyük hayalleri öldürmek değil, onları somutlaştırmaktır.
Sprint Planning bize bunu fısıldar:
“Hedefini küçült ki, umudun büyüsün.”
Ve böylece hayatın yönetilemez görünen kısımları sprint sprint daha parlak bir hale gelir.
Daily Standup - Beyne Her Gün Küçük Bir Reset Atmak
Daily Standup’ın görünürde yaptığı şey çok basit:
Düne bakmak, bugünü seçmek, engeli görünür kılmak.
Ama asıl etkisi şudur:
Zihni belirsizlikten çıkarıp odağa taşır.
Beynimizde gün içinde karar almayı yöneten bir merkez var: Prefrontal korteks - mantık, odak, planlama, önceliklendirme…
Ama karar yorgunluğu (decision fatigue) dediğimiz şey yüzünden, gün içinde bu merkez yorulur. (8*) Ne kadar çok belirsizlik ve karmaşa varsa, o kadar hızlı tükenir.
Daily Standup tam burada devreye girer:
Düne atılan ufak bir bakış belleği toparlar,
Bugün ne yapılacağını gözden geçirmek bize net bir yön belirler.
Engelin ne olduğunu düşünmek problemi görünür kılar.
Ve böylece prefrontal korteks yeniden aktifleştirilir.
Her gün yapılan bu mikro kontrol şunu sağlar:
- Odak dağılmaz
- Beyin kaynaklarını doğru hedefe yönlendirir
- “Bugün gerçekten ne önemli?” sorusunun cevabı netleşir
Yani beynin yükü azalır, bu da performansın artmasına yol açar.
Daily Standup’ın hayatımıza verdiği mesaj net:
Bir hayat küçük kontrolsüzlüklerle dağılır… ama küçük farkındalıklarla toplanır.
Her sabah atılan bu minik reset, kendimizle olan bağı yeniden kurar.
Küçük bir soru, büyük bir odak sağlar.
Sprint Review - Küçük Başarıların Beyinde İz Bırakması
Her küçük başarı dopamin salgılatır.
Dopamin motivasyonu artırır. Tekrar etmeyi cazip hale getirir. Bize “doğru yoldasın” mesajını verir.
Bilim buna pozitif pekiştirme der:
Bir davranışın ardından iyi bir his geliyorsa, o davranışı beyin hafızaya kaydeder ve “bunu yine yap!” diye sinyal yollar.
Yani küçük bir sonuç bile, gelecekteki büyük davranışların tohumudur.
Hayatta da çoğu zaman yaptıklarımız görünmez hâle gelir.
“Zaten olması gerekeni yaptım, ne yani?” deyip geçeriz.
Ama kutlanmayan başarı, beynin gözünde gerçekleşmemiş sayılır.
Oysa minik bir takdir, bir “Aferin bana!”bir “Bugün de iyi yaptım.” anı…
Beyne şunu söyler:
“Bu versiyon güncellemesi işe yarıyor. Devam et!”
Sprint Review’ın hayattaki karşılığı şudur:
Gün sonunda küçük kazanımları fark etmek.
- Bir iletişimi doğru kurduysak,
- Bir alışkanlığı kırıntı kadar geliştirdiysek,
- Bir adımı ertelemeden attıysak…
Bu demo edilmeli.
Kendimize. Bazen başkalarına. Ama mutlaka görünür olmalı.
Çünkü görünür olan güçlenir.
Kayıt altına alınan tekrar eder.
Kutlanan değişim kalıcı olur.
Retrospektif - Hatanın İçindeki Öğrenmeyi Aktif Etmek
Bir deneyim yaşadığımızda, özellikle zor veya hatalı bir deneyimse, beynin amigdala dediğimiz alarm merkezi devreye giriyor:
“Bu bir tehditti, dikkat et!”
Eğer o deneyimi konuşmaz, işlemek yerine üstünü kapatırsak, hem amigdala alarma devam eder hem de öğrenme gerçekleşmez.
Ama retrospektifte yaptığımız gibi, şefkatli ve yargısız bir bakışla geriye döndüğümüzde:
- Amigdala sakinleşir
- Prefrontal korteks (mantık, değerlendirme, planlama) devreye girer
- Beyin, yaşananlardan güvenli bir şekilde anlam çıkarır
Nörobilim bunun adını koydu:
“Duygusal düzenleme, yani öğrenme devrelerinin yeniden açılması” (10*)
Hayatta da aynı değil mi?
Bir tartışma yaşarız, bir başarısızlık yaşarız, bir kararımız beklediğimiz sonucu vermez…
Eğer hemen “Başaramadım!” deyip kenara atarsak, beyin bunu tehdit olarak kaydeder.
Ama durup sakin bir şekilde sorarsak:
- Neyi öğrenebilirim?
- Neydi beni zorlayan?
- Bir sonrakinde neyi farklı deneyebilirim?
O hatanın enerjisi değişir.
Savunma hâlinden merak hâline geçeriz.
Amigdalanın bağırışı susar.
Merkezine kendi yöneticimizi (prefrontal korteksi) almış oluruz.
Backlog Refinement - Zihinsel Yükü Azaltmak, Odağı Netleştirmek
“Karar yükü” azaldıkça beyin daha iyi çalışır.
Nörobilim bize şunu söylüyor:
Belirsizlik amigdala aktivasyonunu tetikler.
Zihin tehdit algısına geçer, stresi artırır. (7*)
Netlik prefrontal korteks aktivasyonu sağlar.
Odak, planlama, irade devreye girer.
Yani backlog’u düzenlemek, beynin kontrol odasını yeniden aktif hale getirir.
Gereksiz her madde, bir “arkaplan işlemi” gibi işlemciyi yavaşlatır.
Silinen her madde, RAM boşaltmak gibidir.
Ayrıca parçalara bölünen görevler, dopamin döngüsünü hızlandırır. Çünkü beyin tamamlanmış küçük hedefleri büyük hedeflerden daha çok ödüllendirir.
Açıklığı artan işler, zihinsel sürtünmeyi azaltır. Ne yapacağını bilmek motivasyonu korur. (9*)
Önceliklendirme, kaygıyı aşağı çeker.
Çünkü “her şeyi yapmalıyım” baskısı yerine “şimdi sadece bunu yapıyorum” netliği gelir.
Bilim açısından backlog refinement’ı şöyle düşünebiliriz:
Kafamızdaki dağılmış düşünceleri toparlayıp sınıflandırmak; böylece zihnin “arka planda sürekli bir şeyler çalıştırmasını” durdurmak.
Bunu yapmak, neyin önce yapılacağını bilerek gereksiz karar yükünü azaltır beynin işlem gücünü serbest bırakır. Bu ikisi birleştiğinde, yapılabilir küçük işler ortaya çıkar ve her tamamlanan minik adım hızlı bir dopamin ödülü üretir. Yani zihin hem hafifler, hem odaklanır, hem de küçük başarıların enerjisiyle motivasyon sürekli canlı kalır.
Küçük bir işlem…
Ama sistemin tamamını rahatlatan bir bakım.
Gerçek Problem ve Çözüm Önerileri
Gerçek Problem
Mükemmellik ve Erteleme Döngüsü
Hayatımızda sıkıştığımız en temel yanılsamalardan biri şu:
“Tek seferde doğru yapmalıyım.”
Sanki ilk denemede mükemmel olursak yaşam onaylanacak, aksi halde baştan kaybetmiş sayılacağız.
Ve bu inanış, bizi başlamaktan alıkoyuyor.
Çünkü plan büyüdükçe, tehdit de büyüyor.
- “Ya olmazsa?”
- “Ya rezil olursam?”
- “Ya yeterince iyi değilsem?”
Kafamızın içinde bir ürün sahibi var ve sürekli itiraz ediyor:
“Henüz hazır değilsin, daha kusursuz olmalısın.”
O yüzden büyük hayallerimizin çoğu hiç başlamadığı için ölüyor.
Mükemmellik isteği, ilerlemenin boğazına çökmüş bir canavar gibi…
Ve işin en ironik kısmı:
Biz ilerlediğimizde bile ilerlediğimizi görmüyoruz.
Küçük bir adım attığımızda “bu zaten olmalıydı” deyip geçiyoruz.
Takdir yok, görünür kılma yok…
O yüzden motivasyonun benzini bitiyor.
Görünmeyen başarı, zihinde gerçekleşmemiş sayılır.
Beyin bunu şöyle yorumluyor:
“Demek ki hiçbir şey değişmiyor. O hâlde neden uğraşayım?”
Bir de hatalar var…
Hata yaptığımız anda, sanki tüm evren bize dönüp:
“Sen yetersizsin.”
“Sen beceremedin.”
diye bağırıyormuş gibi hissediyoruz.
Hatayı bir düşman, bir utanç, geri dönüşü olmayan bir yanlışlık gibi görüyoruz.
Bu yüzden hatayı öğreten bir geri bildirim olarak değil, kimliğimize bir tehdit gibi algılıyoruz.
Ve böyle olunca öğrenme devreleri kapanıyor.
Kendimizi geliştirmek yerine, kendimizi savunuyoruz.
İşte gerçek problem tam da burada:
Mükemmellik arayışı başlamayı geciktiriyor, başlamamak başarıyı görünmez kılıyor, görülmediğimizi hissetmek motivasyonumuzu kırıyor, motivasyon olmayan bir hayat da adeta bir felaketi andırıyor.
Sonuç?
İnsan olduğu yerde sayıyor.
Ama bunun adına “hazırlanıyorum” diyor.
Hayatın dili daha dürüst aslında:
“Eksik başla, yolda iyileş.”
Ama biz hâlâ şu yanılgının peşindeyiz:
“Hazırsam başlayacağım.”
Oysa gerçek şudur:
Başladığında hazırsın.
Devam ettikçe olgunlaşırsın.
Düşe kalka öğrenirsin.
Ve bu döngü kırılmadıkça, hayatın backlog’unda kalan bir sürü hayal çürüyor, ağırlaşıyor ve bizi boğuyor…
Soruyu artık şöyle sormak gerekiyor:
Mükemmelliğin konforunu mu seçeceğiz, yoksa başlamanın cesaretini mi?
Çözüm Önerileri
Hayatı Agile Gibi Yaşamak
Peki, bu “mükemmellik tuzağı”ndan nasıl çıkarız?
Cevap basit:
Hayatı da yazılım gibi yaşamayı deneyebiliriz.
Büyük resmi bir kenara koyup, küçük sprint’lerle ilerleriz.
Çünkü insan, büyük planlarla boğulur; küçük adımlarla dönüşür.
Haftalık “Niyet” Belirleme - Sprint Planning
Hayatın tümünü planlamaya çalışmasak mesela.
Sadece bir sonraki haftanın anlamını belirlesek:
“Ben bu hafta neyi biraz daha iyi yapmak istiyorum?”
Küçük bir odak, büyük bir haftayı değiştirir.
Her Sabah 2 Dakikalık İç Check-in - Daily Standup
Güne başlamadan önce kendimize sorsak:
- Bugün neyi ileri taşıyacağım?
- Beni ne engelliyor?
- Nereye yöneliyorum?
Bilinçli başlayan bir gün, kendini kaybetmez.
Küçük Başarıları Görünür Kılmak - Review
Başardığımız her şeyi küçümsemesek!
- Bir gün daha spor mu yaptık?
- Duygusal bir tepkiyi mi iyi yönettik?
- Ertelemeden küçük bir iş mi bitirdik?
Yazabiliriz, paylaşabiliriz, kendimiz belirlediğimiz bir şekilde kutlayabiliriz.
Görünür olan güçlenir.
Her Hafta Ya Da İki Haftada Bir Mini Öz-Değerlendirme - Retrospektif
Her pazar akşamı ya da iki haftada bir pazar akşamı kendimize şu üç soruyu sorsak:
- Neyi doğru yaptım?
- Neyi geliştirebilirim?
- Neyi tekrar etmemeye niyetliyim?
Hatalar veri olduğunda, utanç değil güncelleme olur.
MVP Hedefler - Mükemmel Olmayan Ama Bir Yerden Gelişmeye Başlamış Hayat
Hayallerimizi Minimum Yaşanabilir Versiyon (MVP) hâline getirsek:
“Mükemmel değilse de çalışsın.”
Çünkü yaşam, düşünülerek değil, denenerek güzelleşir.
Gereksiz Hedefleri Backlog’tan Silmek - Yük Hafifletmek
Bize ait olmayanları bıraksak mesela:
- Sırf başkası bekliyor diye koyulan hedefler
- Kendini kanıtlama çabasıyla büyümüş görevler
- Hiç başlamadığımız halde zihnimizde yer kaplayan yükler
Şu soruyu sorabiliriz:
“Bu gerçekten benim hikâyeme hizmet ediyor mu?”
Cevap hayırsa: Silelim gitsin.
Yer açtığımız her boşlukta benliğimiz nefes alır.
Ve bütün bu küçük ritüellerin ortak bir mesajı var:
Küçük ama sürekli güncellemeler zamanla birikerek, tüm hayatımızı en gelişmiş versiyonuna taşımanın en güzel yolu!
Hayat bir kerede düzelmez.
Ama her sprint, seni bir önceki sürümünden daha iyi yapar.
Mükemmel olmaya çalışmamıza gerek yok.
Sadece her sprintte %1 daha iyi olsak yeter.
Dönüşüm, koca bir devrim değil; her iki haftada bir gelen küçük güncellemelerden doğar.
Ve belki de insan, hayatını agile yaşamayı öğrendiğinde kendini yeniden keşfeder.
Sonuç ve Okuyucuya Mesaj
Hayat dediğimiz şey başına oturup bir seferde bitireceğimiz koca bir proje değil, aksine sürekli yeni mücadeleler barındıran, sürekli güncellenen bir süreç.
Bu farkındalığa varmak bile belki hayata bakış açımızı ve yaklaşımımızı değiştirebilir.
O zaman sizi içsel sorunuzla başbaşa bırakmanın vakti gelmiş de geçiyor bile…
Peki siz bu hafta kendi “retro”nuzda sorularınıza ne cevaplar vereceksiniz? Neler iyi gidiyor? Neler kötü gidiyor? Sonraki sprintte neleri değiştirmek istiyorsunuz?
Bir sonraki bölümde “sistem yönelimli düşünme” ve “hatalardan öğrenme” kavramlarını hayatımızda kullanarak hedeflerimizi ve hayatlarımızı nasıl daha sağlıklı hale getirebiliriz bunu irdeleyeceğiz.
O zamana kadar agile ve sevgi ile kalın.
Kaynakça
- Schwaber, K., & Sutherland, J. (2020). The Scrum Guide. The Definitive Guide to Scrum: The Rules of the Game.
- Heidegger, M. (1962). Being and Time. Harper & Row.
- Kierkegaard, S. (1985). Either/Or. Princeton University Press.
- Aristotle. (2009). Nicomachean Ethics. Hackett Publishing.
- Epictetus. (2005). Enchiridion. Hackett Publishing.
- Nietzsche, F. (2006). Thus Spoke Zarathustra. Modern Library.
- Sapolsky, R. M. (2004). Why Zebras Don’t Get Ulcers. Henry Holt.
- Baumeister, R. F., & Tierney, J. (2011). Willpower: Rediscovering the Greatest Human Strength. Penguin Press.
- Schultz, W. (2016). Dopamine reward prediction error. Physiology & Behavior, 163, 117–135.
- Gross, J. J. (2015). Emotion regulation. In APA Handbook of Personality and Social Psychology.
