Gerçek deyince aklımıza ne geliyor? Ne algılıyorsak o mu? Ya da ne hissediyorsak?
Hakikatte olan ile zihnimizde, algımızda gerçekleşen arasında bir fark varsa bu bizi hakikatten koparmaz mı?
Örneğin biri ile tartışıyor olalım, tartışmanın başında haklı olduğumuzdan emin olalım, tartışmanın sonunda karşı taraf haklı çıksın. Peki ya karşı taraf haklı değilse ve bizi manipüle ederek haksız olduğumuza inandırmışsa?
Biz bunları daha iyi nasıl anlayabiliriz?
Hadi diyelim ki onları anlamaya başladık, yeni öğrendiğimiz şeyleri bu anlama yöntemini kullanarak nasıl daha iyi hale getirebiliriz?
Hanımlar, beyler. Overlok makinesi ayağınıza geldi!
Bu yazıda,
- Düşünceyi sadeleştirmek için kullanılan felsefi usturaları,
- Yanılgıya düşmemek için bilinmesi gereken mantık safsatalarını,
- Bilgiyi ezberlemeden içselleştirmek için uygulanan Feynman Tekniği’ni ele alacağız.
Felsefi Bakış: Usturalarla Düşünceyi Keskinleştirmek
Felsefi usturalar düşündüğümüz şeylerin hakikat olup olmadığını anlamak için kullanabileceğimiz, gereksiz düşünceleri kesip atmamıza yarayan araçlardır.
Bu usturalardan yararlanarak düşüncemizi arındırabilir ve daha doğru ve mantıklı düşünmeyi öğrenebiliriz.
Peki nedir bu felsefi usturalar?
Ockham’ın Usturası
En basit açıklama, çoğu zaman en doğru olandır.
Örnekle gidelim. Bir arkadaşımıza mesaj attık. 1 saat geçti, cevap gelmedi.
Sebebini düşündüğümüz zaman olasılıklar diyelim ki şunlar olsun:
- Arkadaşımız bize küsmüş ondan cevap vermiyor.
- Telefonu sessizdeydi, göremedi
- Araba kullanıyordu
- Bir iş ile meşguldü sonra cevap verecek
- Arkadaşımı uzaylı kaçırmıştı (biraz da mizah)
Şimdi bu olasılıklara baktığımızda en basit olanı telefonunu ya da mesajımızı görmemiş olması. Mesajı gördüğünde yanıt vereceğini varsaymak en makul olanı gibi görünüyor.
Özet: Gereksiz varsayımlardan kaçının, basit bir ihtimal varsa önce onu değerlendirin.
Hanlon’un Usturası
Aptallıkla açıklanabilecek bir şeyi, kötülüğe yorma.
Bazen bazı kaba davranışlara denk geliriz. Mesela birine normal tonda bir soru sorarız, beklemediğimiz kaba bir cevap alırız.
Genelde aklımıza bilerek, hatta kötü bir insan olduğu için böyle yaptığı fikri mantıklı gelir.
Ama bu hakikat olmak zorunda değildir.
Belki sadece düşüncesizdi, ya da kötü bir dönemden geçiyordu bize denk geldi.
Hanlon bize, kötü niyet aradığımız bazı davranışların aslında düşüncesizlikle açıklanabileceğini hatırlatır.
Hitchens’ın Usturası
Delilsiz ortaya atılan şey, delilsiz reddedilebilir.
Bu hukukta dahi geçerli bir kavram, iddia eden kişi, iddiasını ispatla yükümlüdür.
Bir kişi diğer bir kişi hakkında - o yaramaz adam ya ona güvenme - gibi bir şey söylerse ilk bakmamız gereken şey bu söylemin kaynağı ve delilidir. Eğer kaynak ve delil yoksa bu konu geçerliliğini yitirir.
Aksi halde, her şey herkes hakkında söylenebilir. Böyle bir ortam cehennemden farksız olur.
Hume’un Giyotini
Olmuş olan şeyden yola çıkarak olması gereken şeye ulaşılamaz.
Diyelim ki suç olan bir durum var, ama herkes de yapıyor ve ceza almıyor. Biri bize “o suçu yapma bak yanlış” dediğinde ama herkes yapıyor dememiz, o şeyi suç olmaktan çıkarmaz.
Hume der ki: Gerçeklikten değer yargısı çıkarılamaz. Olan ile olması gereken ayrı dünyalardır.
Osho’nun sevdiğim cümlelerinden biri de hep bana bunu anımsatır:
Hayat olduğu gibidir, olması gerektiği gibi değil.
Popper’ın Yanlışlanabilirlik İlkesi
Bir teori, ancak yanlışlanabilir olursa bilimsel sayılabilir.
Bir şeyin doğru olduğuna inanmadan önce şunu sormamız gerekiyor : “Bu yanlış çıkabilir mi?”
Eğer hiçbir şartta test edilemiyorsa, o fikir bilimsel değildir; inançtır.
Popper bu ilkesiyle, bizi sağlam bilgiyle inancı ayırt etmeye çağırır.
Sagan Standardı
Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.
Şöyle hikayeler her zaman duyarız: Seni düşündüm ve bana yazdın, resmen senkronize olduk!
Evet romantik olarak düşününce bu çok güzel bir his ve güzel hissettiriyor.
Velakin bunu test edelim desek. Zamanı da biraz uzatsak… Önümüzdeki bir yıl içinde seni 3 kere düşüneceğim bakalım ne zaman mesaj atacaksın desek, bütün bu senkronizasyon çöp olur gider.
Belki aramızda bir senkronizasyon vardır… Belki yoktur.
Ama Carl Sagan der ki: Ne kadar sıra dışı bir iddia varsa, o kadar güçlü bir kanıt gerekir.
Grice’ın Usturası
İnsanların ne dediğine değil, ne demek istediğine odaklan.
Burada vurgulanmaya çalışılan şey, resmi olmayan iletişimlerde (konuşma, görüşme) dil sadece kelimelerle değil, bağlamla ve niyetle de anlam kazanır.
Biri bize iyi yapmışsın derken vurguyu değiştirerek iyi yapmadığımızı söylüyor olabilir.
Dilimizde de benzer bir deyim var:
Parmağa değil, gösterdiği yere odaklan.
Grice, iletişimde sözcüklerin ötesine bakmamız gerektiğini söyler.
Newton’un Alevli Lazer Kılıcı
Gözlemle veya deneyle test edilemeyen bir fikir, tartışmaya bile değmez.
Kulağa biraz sert geliyor, değil mi?
Ama bu ustura şunu söylüyor:
Eğer bir fikir ne sınanabiliyor ne de yanlışlanabiliyorsa, onu tartışmak sadece zaman kaybıdır.
Mesela:
“Evrenin bir yerinde görünmeyen bir varlık sürekli bizi izliyor.”
İzlediğine dair gözlemin yoksa, izlemeyi bıraktığında test edemiyorsan…
Bu iddiayı doğru ya da yanlış olarak ele alamazsın çünkü ortada hiçbir ölçülebilirlik yoktur.
Newton bu fikri bilimsel düşünce adına o kadar güçlü savunur ki, mecazı da buna uygun:
Alevli lazer kılıcı gibi keskin ve net.
Özetle: Ya test edilebilir bilgi üret, ya da varsayımı kenara bırak.
Bilimsel Düşünce: Neyi Yanlış Düşünüyoruz?
Zihnimiz, farkında olmadan birçok mantık hatası yapar.
Bu hatalar yüzünden hem başkalarını hem de kendimizi yanlış anlarız.
İşte bu yüzden mantık safsatalarını bilmek, daha temiz, daha akılcı düşünmemize yardımcı olur.
Şimdi biraz detaya inelim:
1. Ad Hominem (Kişiye Saldırı)
Argümana değil, kişiye saldırmak.
“Sen bu konudan ne anlarsın ki? Daha üniversiteyi bile bitirmedin!”
Biri sizi böyle bir argümanla haksız çıkarıyorsa tekrar düşünün: Üniversiteyi bitirmemiş olabilirsiniz, ama bu durum bu konuda bilgi sahibi olmanıza engel bir durum değildir.
Fikirden sapıp size saldırılıyorsa bu bir safsatadır!
2. Strawman (Kukla Adam)
Karşı tarafın görüşünü çarpıtıp onu çürütmek.
A: “Hayvan deneyleri etik dışıdır.”
B: “Yani sen tüm tıbbi araştırmalar durmalı diyorsun!”
Hayır öyle bir şey demiyorsunuz, konuyu saptırıp haklı çıkmaya çalışan biri ile karşı karşıyasınız. Uyanın!
3. Appeal to Ignorance (Cehalete Başvuru)
Aksini kimse kanıtlamadıysa doğrudur demek.
Biri size şöyle bir şey diyebilir:
Uzaylılar yok diyemezsin çünkü hâlâ kimse var olmadıklarını kanıtlayamadı.
Buradaki mantık hatası çok net. Bir şeyin olduğu kanıtlanabilir, olmadığı kanıtlanamaz. Boş bir argümandır, dikkat edin.
4. False Dilemma (Sahte İkilem)
Yalnızca iki seçenek varmış gibi göstermek.
Yine biri size şöyle derse: Ya bu işte başarılı olursun ya da tamamen başarısızsın.
Aklınıza bu safsatayı getirin. Çünkü aslında o işte başarılı olamamanız diğer her işte başarısız olacağınız anlamına gelmez. Hatalı mantık.
5. Slippery Slope (Kaygan Zemin)
Küçük bir adımın felakete yol açacağını iddia etmek.
Örnek: Bugün okula gitmezsen yarın tamamen bırakırsın, sonunda hiçbir şey başaramazsın.
Buradakı hatalı mantık yürütme çok net, hasta olup okula gitmeyebilirsin ve bu durum kendi başına sonunda hiçbirşey başaramayacağın anlamına gelmez. Bir sürü farklı hatayı tekrar etmediğin sürece bu gerçekleşmez, o yüzden, geçiniz.
6. Circular Reasoning (Kısır Döngü)
Sonucu kanıt gibi kullanmak.
Liderimizi tekrar seçmeliyiz çünkü iyi bir lider. E zaten onu iyi bir lider olduğu için seçmiştik?
Ya da:
“Ali zekidir çünkü çok iyi notlar alır.”
“Ama neden iyi not alıyor?”
“Çünkü zeki.”
— Zeka ve notlar birbirini döngüsel şekilde destekliyor, dışsal bir ölçüt yok.
Döngüsel olarak aynı noktaya çıkan şeyi kanıt olarak kullanıyorsak mantık hatası yapıyoruz demektir.
7. Hasty Generalization (Aceleci Genelleme)
Az sayıda örneğe bakarak genellemek.
İki Fransız tanıdım, ikisi de kaba. Fransızlar kaba oluyor.
Hakikatten mi ya. Şu mantık hatasını göremiyorsak vay halimize.
8. Red Herring (Saptırma)
Dikkati başka konuya çekmek.
A: “Bütçemiz bu projeye yetmiyor.”
B: “Ama diğer ekip geçen yıl çok daha fazla para harcadı!”
Farkedeceğimiz üzere birbiriyle bağlı olmayan iki ekibin durumları karşılaştırılarak bir mantık yürütülmeye çalışılıyor, bu yanlış.
9. Appeal to Authority (Otoriteye Başvuru)
Bir otorite söyledi diye doğru kabul etmek.
Mesela:
Bu vitamin işe yarıyor çünkü bir doktor televizyonda öyle dedi.
Hayır doktor öyle söylediği için vitamin işe yaramıyor, vitamin zaten o işe yarıyordu, doktor da bu bilgiyi bizimle paylaştı.
Ama yârın kötü niyetli bir otorite bize bu işe yarar dedi diye her şeyi denersek, yanlış mantık yürüterek bir şeyleri görmezden gelebiliriz.
Sonra beyaz önlüklü insanları reklamlarda kullanırlar biz de o ürünleri koşa koşa satın alırız. Yapmayalım.
Şunu da not etme gereği duydum: Bu otorite olan doğru söylemez demek anlamına gelmiyor, sadece otorite olduğu için bunu doğru kabul etmek ve diğer parametreleri gözardı etmek doğru değildir, hatalı mantık yürütmedir anlamına geliyor.
10. Bandwagon (Sürü Psikolojisi)
Herkes yapıyor diye doğru saymak.
Bu diziyi herkes izliyor, kesin harikadır! diye düşünüp bir dizi izlediğimiz ve hoşumuza gitmediği olmuştur.
Artık sebebini biliyoruz.
11. Post Hoc (Önce-Sonra Yanıltması)
Bir olaydan sonra gelenin onun sonucu olduğunu sanmak.
Sınava uğur kolyemle girdim ve geçtim. Demek ki kolye şans getirdi.
Bakın ne kadar tehlikeli bir mantık hatası, o zaman sonraki sınava hiç çalışmayalım uğur kolyemizle gidelim ve geçelim gibi bir mantık hatası ki evlerden ırak, süründürür.
12. False Analogy (Yanıltıcı Benzerlik)
İki durumu bağlamdan koparıp benzetmek.
“Çocukları okula göndermek zorunda olmak, onları hapsetmek gibidir” diye düşünüp çocuğumuzu okula göndermezsek bu mantık hatası bizi çok bozuk bir geleceğe mahkum eder.
Dikkat edelim.
13. Appeal to Emotion (Duyguya Başvuru)
Mantık yerine duygu kullanmak.
Bir işe girmek için “lütfen beni işe alın, gerçekten çok zor durumdayım.” gibi bir cümle kurdunuz diye sizi kimse işe almaz.
Ama mantığınızı kullanır, o işe alınırsanız o iş için nasıl değer katacağınızı karşı tarafa gösterirseniz işi alma ihtimaliniz artar.
Mantık her zaman kazanır.
14. Begging the Question (Ön Varsayım)
Argümanın doğru olduğunu baştan varsaymak.
“Cinayeti kesin kasap işlemiştir çünkü nasıl bıçak kullanacağını iyi biliyor!” dersek doğrudan yargılamadan, sorgulamadan, önden kabul ederek yanlış mantık yürüterek yanlış kişiyi cezalandırabiliriz. Yapmayalım.
15. Loaded Question (Yüklü Soru)
Cevaplayan ne derse desin suçlu gösteren soru.
Örnek: “Artık patronuna yalan söylemeyi bıraktın mı?”
Burada önden senin patronuna yalan söylediğin ima edilen bir soru var, sen buna evet de desen hayır da desen patronuna yalan söylediğini kabul etmiş olacaksın.
Hataya düşmemek için hatalı mantık yürütmemeyi bilmek şart.
16. Tu Quoque (Sen de Yaptın)
Karşı tarafın çelişkisini göstererek onu haksız çıkarmak.
Örnek: “Sigaranın zararlarını anlatıyorsun ama sen de içiyorsun!”
Senin sigara içmen, sigara içmenin zararlarını anlatamayacağın anlamına gelmez. Hakikat hakikattir.
17. No True Scotsman (Gerçek X Değil)
Uygun olmayan örnekleri dışlayarak genellemeyi korumak.
Gerçek müslüman böyle yapmaz!
Burada gerçek müslüman böyle yapar demiyor, sadece söylenen durumun gerçek müslümanlar tarafından yapılıp yapılmamasının geçersiz bir argüman olduğunu varsayıyor. Yani mantık hatası ile tartışmaya yön veriliyor.
18. Appeal to Nature (Doğala Başvuru)
Doğal olanın daha iyi olduğunu varsaymak.
Kimyasal ilaç kullanmam, doğal olan her şey iyidir gibi bir cümle kuruyorsanız, burada da bir mantık hatası var, bazı durumda doğal olan, bazı durumlarda kimyasal olan iyi olabilir, velakin bu tarz bir önkabul bir mantık hatası doğurur.
19. Anecdotal Fallacy (Kişisel Deneyimle Kanıtlama)
Kişisel örneklerle genellemeye gitmek.
“Ben bu ürünü kullandım, işe yaradı. Demek ki herkes için işe yarar.” ya da “Komşum ameliyattan sonra doktoru dinlememiş ve korse takmamış ve bir şey olmamış, ben de takmasam bir şey olmaz.” gibi bir bakış açısı bizi yanlışa sürükleyebilir, ona bir şey olmaz, bize olur falan. Neme lazım.
20. Middle Ground (Orta Yol Yanılgısı)
İki uç görüşün ortası mutlaka doğrudur demek.
Biri dünya düzdür diyor, diğeri yuvarlak. Belki hafif ovaldir? Yani bunu açıklamaya gerek var mı bilmiyorum hakikat hakikattir, ortalamasını almak bizi her zaman hakikate götürmez.
Şimdi bunları böyle anlatınca şunu sorabilirsiniz, iyi de bunlar hiç bir zaman mı doğruyu yansıtmıyor?
Burada anlaşılması gereken şey şu:
Safsatanın Özeti:
- Yanlış mantık = Safsata
- Sonuç yanlış olabilir, doğru da olabilir
- Ama kanıt geçersiz olduğu için argüman güvenilmezdir.
Bu nedenle felsefe, bilim ve eleştirel düşünce alanlarında safsatalar yanıltıcı ikna yöntemleri olarak değerlendirilir.
Gerçek Problem ve Çözüm Önerileri
Sorun: Bilgi Çağında Düşünememek
Bugün bilgiye ulaşmak kolay, ama ayıklamak zor.
Bir şeyi “bilmek” ile “anlamak” arasındaki fark giderek siliniyor.
İnsanlar sık sık şöyle diyor:
Ben bunu ezberledim ama tam olarak ne demek bilmiyorum.
Bu yüzden çözüm, sadece düşünceyi sadeleştirmek değil; aynı zamanda onu öğrenmeyi öğrenmek.
Çözüm: Feynman Tekniği ile Bilgiyi Gerçekten Öğrenmek
Fizikçi Richard Feynman, öğrenmeyi şu dört adımda özetledi:
1. Konuyu Seç ve Anlatmaya Başla
Öğrenmek istediğin konuyu bir kağıda yaz. Sanki karşında hiçbir şey bilmeyen birine anlatıyormuşsun gibi basit bir dille açıklamaya çalış.
Kural: Teknik terimlerden uzak dur.
2. Anlamadığın Yerleri Belirle ve Öğren
Anlatırken takıldığın, yüzeysel kaldığın ya da net ifade edemediğin yerleri fark et. Bu kısımlar, konuyu tam anlamadığını gösterir.
Şimdi kaynaklara dön ve bu boşlukları doldur.
3. Basitleştir ve Örneklerle Açıkla
Karmaşık ifadeleri daha sade bir dile çevir. Benzetmeler, günlük yaşamdan örnekler ya da çizimler kullan.
Amaç: Konu artık 12 yaşındaki bir çocuğun bile anlayabileceği kadar açık olmalı.
4. Gözden Geçir ve Anlatımı Yeniden Yapılandır
Artık konuyu öğrendin ve basitleştirdin. Şimdi anlatımını düzenli ve akıcı hale getir.
İstersen gerçek birine anlat, eksik yerleri tekrar fark edebilirsin.
Bu yöntemle düşünceler yalnızca kafada kalmaz — hayatına da yansır.
Sonuç ve Okuyucuya Mesaj – Zihninin Pusulası Elinde mi?
Gerçeği aramak, bir bilgi birikimi değil; bir tutumdur.
Sorgulamak, düşünmek, yanılmak ve yeniden düşünmek…
Bu yazıda öğrendiğin felsefi usturalar, safsatalar ve Feynman tekniği;
yalnızca daha iyi öğrenmen için değil, daha bilinçli yaşaman için sunuldu.
Çünkü:
- Daha sade düşünen biri, daha az acı çeker.
- Safsataları tanıyan biri, daha az manipüle edilir.
- Öğrenmeyi öğrenen biri, sürekli yenilenir.
Artık zihinsel pusulanı oluşturmaya başladın.
Peki bu pusula, seni nereye götürecek?
Bir soruyla bırakayım seni:
Bugüne dek “biliyorum” dediğin hangi bilgiye aslında hiç dokunmamış olabilirsin?
Belki de bildiğini sandığın şeylerle yüzleşmek, kendi içindeki ilk hakikat yolculuğudur.
Çünkü bazen gerçek, dışarıda değil… sadece başka bir bakış açısında gizlidir.
Gerçeğe ulaşmak için usturalar kullanmak, safsatalardan kaçınmak ve öğrenmeyi öğrenmek yetmez.
Çünkü tüm bu araçlar işe yaramaya başladığında karşımıza başka bir engel çıkar: kendi zihnimiz.
Bazen bir fikri değiştirmek, ondan vazgeçmek, onu güncellemek öyle zordur ki…
Sanki o fikir bizmişiz gibi hissederiz.
Yanıldığımızı kabul etmek, bütün kimliğimizi sarsacakmış gibi gelir.
Peki neden?
Neden yıllarca taşıdığımız ama bize artık hizmet etmeyen düşünceleri bırakmak bu kadar zordur?
Zihnimiz, değişime neden direnir?
Bir sonraki yazıda bu soruların peşine düşeceğiz.
Çünkü gerçeğe yolculuk, sadece dış dünyayı anlamakla değil, zihnimizin iç duvarlarını yıkmakla da ilgilidir.
O zamana kadar…
Kendine dürüst ol.
Pusulanı kaybetme.
Ve sevgiyle kal.