İyiliğin Psikolojisi: Gerçekten İyi Bir İnsan Mıyım?

Şimdi sizden en son yardım ettiğiniz  kişiyi düşünmenizi istiyorum. Hatırladıysanız bir de şunu düşünün: “O kişi sizi görmese ve yardım edenin siz olduğunuzu bilmese de yine yardım eder miydiniz?”

Biraz örnekle ilerleyelim:

Diyelim ki metroda yaşlı biri ayakta olsun, biz de oturuyor olalım. Yaşlı kişiyi görüp yer vermiş olalım.

Şimdi bu iyiliği mercek altına alalım:

  • Metroda başka biri olmasa ve sadece 1 koltuk olsa, biz oturuyor olsak ve yaşlı kişiyi görsek yine de yer verir miydik?
  • Bu iyiliği insanlar “ne nazik insanlar var” desinler diye yapıyor olabilir miyiz?
  • Gerçekten saf iyilik için mi yaptık?

Bu haftaki yazıda iyiliğin görünmeyen katmanlarını; niyet, beklenti ve içsel dürtüler üzerinden birlikte sorgulayacağız.


Her zaman olduğu gibi bakış açılarımı sıralamaya çalışayım:

Felsefi bakış açısı:

Daha önceki yazılarımda Aristoteles’in eudaimonia’sından bahsetmiştim.

Ona göre:

“Erdem, insanın iyi yaşamasını sağlayan alışkanlık haline gelmiş doğru davranış biçimidir.”

Şimdi biraz da bu “erdem”’i inceleyelim. Aristoteles’e göre:

1- İki tür erdem vardır:

  • Düşünsel erdemler: Bilgelik, kavrayış, sağduyu (deneyim ve akılla gelişir)
  • Ahlaki erdemler: Cesaret, ölçülülük, cömertlik, adalet gibi karakterle ilgili erdemler (alışkanlıkla gelişir)

2. Altın Orta İlkesi (mesotes):

Aristoteles’in en bilinen ilkesi budur:

Erdem, iki uç arasında bir denge noktasıdır.

Yani erdemli olmak, bir davranışın ne “fazlasında” ne “eksikliğinde” durmaktır.

Uç Eksiklik

Erdemli Denge

Uç Fazlalık

Korkaklık

Cesaret

Atılganlık

Cimrilik

Cömertlik

Savurganlık

Utangaçlık

Alçakgönüllülük

Kendini beğenmişlik

Yani biri “çok yardımsever” gibi görünse bile bu, gösterişe kaçıyorsa erdemli sayılmaz.

3. Niyet ve alışkanlık vurgusu:

Aristoteles’e göre bir davranışın erdemli olması için:

  • Bilinçli bir seçimle yapılması gerekir (yani rastgele değil)
  • Doğru bir amaç için yapılması gerekir
  • Alışkanlık haline gelmiş olması gerekir (tek seferlik değil)

Bu yüzden şöyle der:

“Bir kerelik cesaret, seni cesur yapmaz. Cesaretli davranmayı alışkanlık edinen kişi, cesurdur.”

______

Bu konuya girip de Kant’a değinmesem olmaz.

Kant, 1785 tarihli temel ahlak eseri olan Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi kitabının ilk bölümünde şöyle der:

Dünyada hiçbir şey, salt iyi olarak, iyi bir irade dışında iyi değildir.

Yani:

  • Yaptığımız şey iyi bir sonuç doğurmuş olabilir ama eğer niyetimiz “iyi” değilse, bu bizi ahlaken değerli yapmaz.
  • İyi bir insan olmak, “iyi şeyler yapmaktan” önce, iyi şeyleri doğru nedenle yapmayı gerektirir.

____

Nietzche’nin erdemin bile çıkarla kirlenmesi eleştirisine de değinecek olursak:

Nietzsche’ye göre, toplumun öğrettiği “erdem” fikri bile bozulmuştur.

Ona göre erdem zayıfların güçlüleri dizginlemek için uydurduğu bir ahlaki manipülasyon aracıdır.

Nietzsche, özellikle “İyinin ve Kötünün Ötesinde” (Jenseits von Gut und Böse) ve

“Ahlakın Soykütüğü Üzerine” (Zur Genealogie der Moral) adlı eserlerinde şunu savunur:

“Erdem” denilen şey, aslında insanın içsel gücünün, dürtülerinin, arzularının bastırılmasıdır.

Toplum, bireyin kendi doğasını bastırmasını ‘erdem’ diye yüceltir. Ama bu, insanı zayıf, ikiyüzlü ve sahte yapar.


“Erdemin bile çıkarla kirlenmesi” ne anlama gelir?

Nietzsche’ye göre:

  • Erdemli davranışlar çoğu zaman gerçekten iyi oldukları için değil, toplumda kabul görmek, ceza almamak, sevgi kazanmak ya da üstünlük sağlamak için yapılır.
  • Yani erdem bile aslında çıkarla bulaşmıştır.

O bunu şöyle özetler:

“Erdem, insanların başkalarının gözünde yükselmek için taktığı bir maskedir.”

Ve ekler:

“İnsanın en tehlikeli alışkanlığı, kendi iyiliğine bile yalan söylemesidir.”

Biliyorum, kafalar biraz karışır gibi oldu. Önce erdem diyen Kant’a girdik, sonra erdemi yere çalan Nietzsche’ye.

Ben, ulaştığım tüm bilgilere eşit yaklaşarak kendi hayat felsefemi damıttığım ve özümsediğim bilgi tanelerini kullanarak oluşturma yönünde ilerliyorum, size de tavsiye ederim.

Biraz da bilimsel yönden ele almaya çalışayım:

Bilimsel Perspektif – Neden İyilik Yaparız?

Modern psikoloji ve nörobilim, insanın iyi davranışlar göstermesinin arkasında birkaç temel sistemi ortaya koyuyor:


1. Sosyal Beyin Teorisi

Bu teoriye göre:

  • İnsan beyni, sosyal ortamlarda kabul görmek üzere evrimleşmiştir.
  • Başkalarına yardım etmek, grup içinde saygınlık kazanmayı sağlar.
  • Bu nedenle birçok “iyilik davranışı”, iyilikten ziyade bilinç dışı olarak statü ve aidiyet motivasyonuyla ilişkilidir.

2. Dopamin ve Ödül Sistemi

  • Birine yardım ettiğimizde beynimiz dopamin salgılar (haz kimyasalı).
  • Yani iyilik yapmak sadece karşı tarafı değil, bizde de kimyasal bir “iyi hissetme” hali yaratır.
  • Bu nedenle, “özgecilik” (altruism) çoğu zaman kendimize de hizmet eder.

3. Moral Licensing (Ahlaki Ruhsatlama)

  • Yapılan bir araştırmada insanlar bir “iyilik” yaptıktan sonra, kendilerini daha sonra etik dışı davranışlara karşı daha hoşgörülü bulabiliyor.
  • Örneğin: “Bugün bağış yaptım, biraz kendimi şımartabilirim.
  • Bu da gösteriyor ki: “İyilik” psikolojik olarak bir hak yaratma aracı gibi de işleyebiliyor.

4. Bystander Effect (Seyirci Etkisi)

  • Kalabalık bir ortamda yardım ihtiyacı olan birine daha az yardım edilir.
  • Çünkü herkes birbirine bakar, sorumluluk dağılır.
  • Bu da bilinçsiz bir toplulukta iyiliğin erteleme veya yok sayma eğiliminde olabileceğini gösteriyor.

Sonuç olarak:

İyilik yapmak nörolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan karmaşık bir eylemdir.

Ve her “iyi davranış”, gerçekten iyi bir niyetten doğmamış olabilir.


Böyle derine inmeyi çok seviyorum, çünkü kendime “acaba iyi olduğumuz için mi iyiyiz, yoksa başkaları tarafından iyi bilinir olmak işimize daha çok geldiği için iyiyiz? gibi sorular sormama sebep oluyor ve ufkum açılıyor gibi hissetmeye başlıyorum.


Gerçek problemin derinine inelim:

Modern toplumda iyilik nasıl şekil değiştirdi?

Sosyal medya çağında görünür olmak, etkileşim almak “iyilik” kavramının içini mi boşalttı, yoksa daha kuvvetli hale getirdi yorumu size bırakıyorum.

Bir yanda zora düşene yardıma koşanlar…

Öte yanda yardıma ihtiyacı yokken yardım dilenenler…

Toplumda iyiliğin anlamı ne kadar korundu?

Zora düşene yardım etmek mi bize iyilik gibi geliyor?

Olaylar bize dokunmadığı sürece karışmamak mı bizi daha iyi biri yapar? 

Zalime sessiz kalmak bizi iyi mi yapar zalim mi?


Benim şahsi görüşüm, iyilik ve erdem’i temel ve bağımsız öntanımlı özelliğimiz haline getirmeli ve bunu yaymalıyız.

Bir de kendi hayatımdan bir gözlem yapmazsam olmaz.

Ataerkil bir ortamda büyümüş olmanın verdiği aymazlığımın ve farkındalığımın sıfıra yakınsadığı evliliğimin ilk zamanlarında, eşime ev işlerinde göstermelik yardım eder ve bundan takdir beklerdim.

Zaman içerisinde kendi içime baktıkça, bunun bir yardım dahi olmadığını, kendim de evde yaşayan bir birey olduğum için bunların zaten benim de görevim olduğunu farkettim.

İyilik maskesiyle gizlenmiş konfor alanının bize bir yararı yok, bunu görmek başta acıtsa da uzun vadede iç huzuruna iyi geliyor.

Biraz da iyiliği nasıl bilinçli hale getirebiliriz ona bakalım:


Bilinçli İyilik Mümkün mü?

Bu soruyu biraz dallandırarak cevaplamak isterim;

Gerçek iyilik için ne gerekir?

  • Farkındalık: Niyetimizi farketmeliyiz, bozuksa düzeltmeli, kötüyse iyiye evirmeliyiz.
  • Beklentisizlik: Yaptığımız iyilik karşılığında bir şey bekliyorsak bu konsept gereği iyilikten ziyade alışveriş gibi bir şey olur. İyiye de yol açmaz, o yüzden beklentimiz olmamalı.
  • Samimiyet: İyilik samimi bir biçimde yapılmalı, bir koz olarak ele alınmamalıdır. Samimiyet giderse iyilik de ortadan kalkar.

İyilik bir kimlik mi, bir eylem mi?

İyi bir eylemi yaparken bunu iyi biri olduğumuz için yapıyor olduğumuz algısı iyiliği biraz öldürüyor. Yapılan eylemin iyi bir niyetle ve bir iyi duruma yol açması için yapıldığını biliyor olmamız yeterli.

Biraz uç bir bakış açısı olacak ama, cennete gitmek için dilenciye para vermek bile iyiliğin saflığını zedeliyor olabilir.

Zorda bir insan var, ben ona biraz iyilik yaparsam daha iyi bir hale gelir diye düşünüp orada bırakmak, cennete gitme niyetinden daha samimi geliyor bana.


Özetlemek gerekirse:

İyilik, sadece yapılan bir şey değil; taşınan bir niyettir. Buradan “niyet etmek yeterli” anlamı çıkmasın, niyetimiz iyiye sebebiyet vermek olmalı ve eylemi bu şekilde gerçekleştirmeliyiz demeye çalışıyorum.

Kültürümüzde sağ elin verdiğini sol el bilmesin diye bir cümle var.

Gerçek iyilik sessizdir derler. 

Peki sen en son ne zaman kimse bilmeden bir iyilik yaptın?


Bu yazıyla birlikte iyilik kavramının görünen yüzünden çok, arkasındaki niyetlere ve bilinçdışı motivasyonlara bakmaya çalıştık.

Peki ya sadece iyilik değilse?

Hayatımızın neredeyse her alanında — ilişkilerde, kararlarımızda, inançlarımızda — fark etmeden türlü mantık hatalarına, safsatalara teslim olmuş olabilir miyiz?

Bir sonraki yazıda, bizi görünmez iplerle yönlendiren bu düşünce tuzaklarını ve onlarla başa çıkmak için kullanabileceğimiz felsefi “usturaları” konuşacağız.


Gerçekten özgür düşünebilmek mümkün mü?

Ve bu özgürlük, sahici bir yaşamın anahtarı olabilir mi?

Bu soruların peşinde, yeniden buluşmak üzere…

O zamana dek, sevgiyle kalın.

You've successfully subscribed to Cenk Ebret Personal Website
Great! Next, complete checkout to get full access to all premium content.
Error! Could not sign up. invalid link.
Welcome back! You've successfully signed in.
Error! Could not sign in. Please try again.
Success! Your account is fully activated, you now have access to all content.
Error! Stripe checkout failed.
Success! Your billing info is updated.
Error! Billing info update failed.