Sen unuttum sanırsın, ama bedenin hatırlar

Günlük Ritüellerle Zihin-Beden Uyumunu Sürdürmek


Günlük yaşamdan bir günümüzü hayal edelim. 

Sabah uyandık. Alarm çaldı ama zaten ikinci alarm var biraz daha uyusak bir şey değişmez. 

Uykumuzu da tam alamamışız gibi ama yapacak bir şey yok, iş beklemez. 

Zaten evden çalışıyoruz bu aralar, ofise nadiren gidiyoruz, 9’a 10 dakika kala falan ayaklansak hazırlansak yeter. 

İşe başlıyoruz, ta geçen haftadan kalma uzadıkça uzamış bir iş var, zaten bir çok farklı takımın ortak çalışması gereken bir iş, her takım işi yapmak yerine neden yapmadığına bahane bulmanın derdinde, bir her şeye koşturan biz varız. Klasik. 

Buna biraz sinirleniyoruz ama odağı buraya vermek de pek hayra yol açmayacak.

Bir anda aklımıza bir türlü ayarlamadığımız tatil geliyor, başlıyoruz tatil yeri aramaya. 

Hanımla anlaş, biletler alınsın, sonra aklımıza birkaç güne internet sağlayıcımızın değişeceği gelsin. 

Of inşallah kesilme falan olmaz çekilecek dert değil. Arada bir kaç toplantıya girmişiz, öğlen yemeği vakti gelmiş. 

Biliyorum biraz uzatmış gibi oldum ama zaten gelmeye çalıştığım nokta da bu.

Günlük hayatta her şeyin hızla aktığı, düşünce ve telaş içinde yaşarken beden-zihin bağlantısının nasıl “koptuğu” üzerine düşünürken hem kendi günlük yaşantıma bir göz atayım, hem de sizler de belki kendi günlük yaşamınız üzerine düşünürsünüz, yol gösterici yaklaşımım bir sebep bulmuş olur dedim.

Belki sizler de bazen her şey yolundayken bile bir eksiklik hissediyorsunuzdur. Belki de sizlerin de bazen zihniniz çok fazla devreye giriyordur, bedeniniz de biraz olsun hatırlanmak istiyordur…

Bu yazıda sizlerle ritüeller, tekrarlar, farkındalık ve bedenin kendi hafızası üzerine bir keşif yolculuğuna çıkalım istiyorum.

Konunun Felsefi ve Bilimsel Arka Planı

Felsefi Arka Plan


Aristoteles’in Hexis Felsefesi: Alışkanlıkla İnşa Edilen Karakter

Aristoteles’e göre karakter, doğuştan gelmez; tekrar edilen eylemlerle zaman içinde şekillenir.

Bu fikri açıklamak için kullandığı temel kavram “hexis”tir. 

Hexis, en basit haliyle bir davranışın alışkanlığa dönüşerek insanın karakteri haline gelecek şekilde davranış örüntüsüne yerleşmesi anlamına gelir.

Yani neyi tekrar tekrar yapıyorsak, bunu o niyetle yapıyor olalım / olmayalım, kim olduğumuz da yavaş yavaş ona dönüşür.

Örneğin:

  • Cesaret, bir kez cesur davranmakla değil, cesur eylemleri tekrar ettikçe gelişir.
  • Adalet, adil davranışları alışkanlık haline getirerek içselleşir.
  • Kendi bedenini dinlemek, duygularına kulak vermek de zamanla bir “yaşam biçimi”ne dönüşebilir.

Aristoteles bunu şöyle özetler:

“Neyi sürekli ve tekrar tekrar yapıyorsak oyuz. Mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.”

Bu bakış açısına göre, beden-zihin uyumu da tek seferlik bir farkındalıkla değil, her gün tekrarlanan küçük eylemlerle kurulur.

  1. Dinlemek 
  2. Fark etmek 
  3. Dönüştürmek
  4. Ve bunu tekrar tekrar yapmak.

İşte bu, erdemin pratiğe dönüşme hali, yani Aristoteles’in hexis felsefesidir.

Spinoza’nın Tözün Sürekliliği yaklaşımı: Ritüelin Varlığa Katkısı

Spinoza’ya göre evrende yalnızca bir tek gerçeklik vardır: “Töz” (substantia).

Bu töz hem doğayı hem Tanrı’yı kapsar: “Deus sive Natura” (Tanrı ya da Doğa).

Her şey bu tek varlıktan gelir ve onun ifadeleridir. Biz insanlar da bu tekil varlığın bir ifadesiyiz; yani ondan bağımsız değiliz, onun sürekliliği içindeyiz.

Peki bu süreklilik neye benzer?

Bir nehir gibi düşünelim. Akan bir su var ama su hep aynı değil. Değişiyor, yenileniyor, ilerliyor.

İşte Spinoza için varlık da böyledir: varlık değişip duran, sürekli devinen ama özde aynı kalan bir sürekliliktir.

İnsanın bu süreklilikle uyum içinde yaşaması, kendi iç ritmi ile doğanın (ya da varoluşun diyeyim) ritmini senkronize etmesiyle mümkündür.

İşte bu noktada günlük ritüeller, bu uyumu kurmanın en sade ve en güçlü yollarından biridir.

Ritüel dediğimiz şey şu listede örnek olarak görebileceğiniz gibi tekrar tekrar yapılan davranış örgüleridir diyebiliriz:

  • Her gün aynı saatte yapılan bir yürüyüş,
  • Sabah kalkınca derin bir nefes almak,
  • Yemekten önce inançlıysak bir dua etmek, inançla aramız yoksa da en azından o yemeğe erişebilir halde olduğumuz için şükran duymak…
  • Veya sadece gün içinde kendimizi dinlemek için verdiğimiz kısa bir mola olabilir.

Bunlar basit görünen ama varlıkla bağımızı tazeleyen küçük adımlardır.

Spinoza’ya göre insanın özgürlüğü, doğanın yasalarıyla uyum içinde yaşamasındadır.

Ritüeller de işte bu uyumu bilinçli şekilde sürdürebilmenin araçlarıdır.

Ne kadar çok “kendimizle bağlantı kurduğumuz an” yaratabilirsek, varlığın içindeki yerimizi o kadar derinlemesine hissederiz.

Ona göre ritüeller bizi sabitlemez; süreklilik içinde farkındalıkla var olmamızı sağlar.

Doğu Felsefelerinde Ritüel Farkındalık: Basit Eylemleri Derin Sezgiye Dönüştürmek

Zen ve Tao felsefesi, Batı’daki gibi büyük anlatılarla, hedeflerle ya da soyut teorilerle değil, anın içinde olma hâliyle ilgilenir.

Onlara göre yaşamın özü, göz kamaştıran fikirlerde değil, gündelik eylemlerin sade farkındalığında gizlidir.

Mesela Zen’de çay içmek, yalnızca susuzluğu gidermek değil; çayın buharını izlemek, fincanın sıcaklığını hissetmek, yudumlar arasındaki boşluğu fark etmek demektir.

Taoizm’de yürümek sadece bir yere varmak değil, adımların yere temasını sezmek, rüzgârla bedenin uyumunu izlemek anlamına gelir.

Bu geleneklerde ritüel, belirli bir hedefe ulaşmak için yapılmaz.

Aksine, yapılan şeyin kendisi zaten amaçtır.

Yani eylem, bir araç değil; farkındalığın sahnesidir.

Bu yüzden “ritüel” onlar için bir alışkanlık değil, kendiliğinden gelen bir varoluş biçimi hâlini alır.

Her şey bir “pratik”tir:

  • Nefes almak
  • Bulaşık yıkamak
  • Yürümek
  • Bir çiçeğe su vermek

Fark nedir?

Aynı eylemi, zihnin meşguliyetiyle değil, bedenin sezgisiyle yapmak.

Bir şey yaparken yalnızca “ne yaptığını” değil, “nasıl yaptığını”, “neden yaptığını” “nerede yaptığını”, “kiminle yaptığını” da fark etmek.

Doğu felsefeleri bu hâli “Wu wei” ya da “müdahalesiz eylem” olarak tanımlar.

Daha önceki yazılarda da bunu zaten konuşmuştuk hafızam beni yanıltmıyorsa.

Yani hiçbir şeyi zorlamadan, doğallık içinde, eylemin eylem olmaktan çıkıp bir farkındalık hâline gelmesi.

Bu yaklaşım bize şunu söyler:

Hayat, olağanüstü anlarda değil, sıradan anları olağanüstü fark etmekte saklıdır.

Bilimsel Yaklaşım

Beden Hafızası: Neden Alışkanlık Haline Gelen Şeyleri Düşünmeden Yaparız?

Gün içinde farkında olmadan yaptığımız onlarca şey var:

  • Araba sürmek
  • Ayakkabının bağcığını bağlamak
  • Bisiklete binmek
  • Klavyede yazı yazmak
  • Kapıyı kilitlemek
  • İlgiliysek bir müzik enstrümanı çalmak

Böyle şeyleri yaparken özellikle iyi yapar halde kendimizi eğitmişsek, neredeyse beynimizi kullanmayız bile. Yapar geçeriz.

“Şimdi ayağımı buraya koyayım… sonra düğmeye basayım…” demeyiz.

Yaparken düşünmeyiz, düşünürken yaptığımız zaman da baya bir zorlanırız.

Ehliyeti olanlar ilk araba kullanmayı öğrendiği zamanı, bir müzik aleti çalanlar ilk enstrümanı eline aldığı zamanları ve o zamanlar ne kadar zorlandığını fakat zamanla nasıl düşünmeden yapabildiklerini farkedeceklerdir.

İşte burada devreye giren şey: prosedürel bellek, yani bedensel hafıza. Çok kullanılan şekliyle: kas hafızası.

Bu tür hafıza, açıkça hatırlanması gerekmeyen ama tekrarla otomatikleşen motor becerileri içerir.

Beynimizin bazal gangliya ve küçük beyin (serebellum) adı verilen bölgeleri bu işte uzmanlaşmıştır.

Başta bilinçli çaba gerektiren eylemler, yeterince tekrar edildiğinde zihinsel alandan çıkıp bedensel belleğe devredilir.

Bu da şunu sağlar:

Zihin başka bir işle meşgulken beden görevi kendi başına sürdürmeye devam eder.

Yani: beden hatırlar, zihin serbest kalır.

Peki bu neden önemli?

Çünkü insanın sınırlı dikkat kapasitesi vardır. 

Her şeyi düşünerek yapmaya kalkarsak kısa sürede tükeniriz.

Bedenin öğrendiği şeyleri otomatiğe alması, yaşamı daha akışkan, sürdürülebilir ve güvenli hâle getirir.

Ama bu özellik iki ucu keskin bir kılıç gibidir:

Eğer beden yanlış bir şey öğrenirse, yanlış da otomatikleşir.

Bu yüzden alışkanlık oluştururken seçici olmak, tekrar edilen davranışlara farkındalık katmak çok önemlidir.

Sonuç olarak:

Beden, sadece geçmişi taşımaz, öğrendiklerini tekrar ederek bugünü inşa eder.

Ve bu tekrarlar bir noktada bizim kim olduğumuzu şekillendirir.

Nöroplastisite ve Tekrar: Günlük Tekrarlar Sinir Ağlarımızı Nasıl Şekillendirir?

İnsan beyni, düşündüğümüzden çok daha esnek bir yapıya sahiptir.

Bu esnekliğe bilim insanları nöroplastisite adını vermişler.

Nöroplastisite, beynin yeni bağlantılar kurma, var olan bağlantıları güçlendirme veya zayıflatma yeteneğidir.

Yani: beyin deneyime göre kendini, içerdiği bağları ve hatta fiziksel yapısını yeniden biçimlendirebilir.

Ve bu dönüşümün en güçlü araçlarından biri tekrardır.

Ne kadar çok tekrar edersek, o davranış veya düşünce kalıbına karşılık gelen sinirsel bağlantılar o kadar kalınlaşır, hızlanır ve otomatikleşir.

Bunu şöyle anlayabiliriz: Bir kurşun kalem ile bir kağıda çok ince bir çizik atarsak kolayca silinebilir. Ancak aynı çizgiyi aynı nokta üzerinde tekrar tekrar ne kadar çok bastırarak çizersek silinmesi o kadar zor hale gelir. 

Beynin yaptığı da işte bu. Neyi en fazla tekrar ediyorsak, hep ona doğru meyilleniyoruz.

Elinde çekiç olan her şeyi çivi görür cümlesini de buna benzetiyorum, elindeki çekici o kadar çok tekrar tekrar kullanmış ki, artık düşünmeksizin her şey ona çivi gibi geliyor.

Bu süreç şöyle işler:

  • İlk kez bir davranışı yaptığımızda beynimizde zayıf bir sinyal devreye girer.
  • Bunu tekrar ettiğimizde, ilgili nöronlar “birlikte ateşlenmeye” başlar.
  • Birlikte ateşlenen nöronlar, birlikte bağlanır” (Hebbian learning yasası)
  • Zamanla bu bağlantı o kadar güçlenir ki, artık düşünmeden, çaba harcamadan yapılabilir hâle gelir.

Güzel olan da şu:

Bu durum yalnızca fiziksel beceriler için değil, duygusal ve zihinsel alışkanlıklar için de geçerlidir.

  • Her gün endişelenirsek, beyin kaygı devrelerini kalıcı hâle getirir.
  • Her gün minnettarlık pratiği yaparsak, şükran hissini taşıyan devreleri güçlendiririz.
  • Her sabah aynı olumlu niyetle uyanırsak, sinir sistemi bu “ruhsal tonu” kaydeder.

Yani: Ne tekrar ediyorsak, ona dönüşürüz.

Bu da demektir ki:

Günlük ritüellerimiz, sadece zaman geçirme biçimimiz değil, beynimizi yeniden biçimlendirme eylemidir.

Ve bu yeniden biçimlenme, kim olduğumuzu (ya da kim olmak istediğimizi) sessizce inşa eder.

Polyvagal Teori: Rutinlerin Sinir Sistemi Üzerindeki Yatıştırıcı Etkisi

Stephen Porges tarafından geliştirilen Polyvagal Teori, sinir sistemimizi sadece “savaş ya da kaç” ile sınırlı olmayan, çok katmanlı bir yapı olarak ele alır.

Merkezinde de daha önce de değindiğimiz vagus siniri yer alır. Ancak bu kez, vagusun farklı dalları ve bunların duygusal durumlarımızı nasıl şekillendirdiği incelenir.

Porges’a göre insan sinir sistemi üç ana savunma düzeneğiyle çalışır:

  1. Sosyal Katılım Sistemi – Güven, bağ kurma, yüz ifadeleri, ses tonu gibi sosyal sinyallere açık olma hali.
  2. Savaş ya da Kaç Tepkisi – (Sempatik sistem) Tehlike algısına karşı uyanıklık, hareketlenme, gerilim.
  3. Donakalım / Kapanma Tepkisi – Aşırı stres durumunda kapanma, uyuşma, iletişimi kesme.

Peki rutinler burada nasıl devreye girer?

Rutin ve ritüeller, sinir sistemi için “güvenlik sinyalleri” oluşturur.

Özellikle her gün tekrar eden basit ama bilinçli eylemler (örneğin sabah çayı, kısa yürüyüşler, nefes egzersizleri, düzenli yazmak, aynı saatte uyanmak gibi) vagus sinirini aktive ederek parasimpatik, yani “sakinleşme” yanıtını güçlendirir.

Bu sayede:

  • Beyin, “her şey kontrol altında” sinyali alır.
  • Duygusal tepkiler regüle olur.
  • Sosyal ilişkilere daha açık, daha esnek bir içsel duruma geçilir.

Polyvagal teori bize şunu hatırlatır:

Güven hissi, dış koşullardan çok, iç sistemin düzeniyle ilgilidir.

Ve bu iç düzenin mimarları, çoğu zaman büyük değişiklikler değil, tekrar eden küçük eylemler, yani gündelik alışkanlıklardır.

Gerçek Problem ve Çözüm Önerileri

Problem 

Zihin / beden dengesini tutturamamak:

Çoğumuz artık genelde zihnimizi kullanarak geçimini sağlayan insanlar olduğumuz için, bedenlerimizi unutmayı, yoksaymayı normalleştirmiş haldeyiz. 

İşin kötü tarafı şu ki, beden dediğimiz bu makine evrene içredir. Nasıl ki evren bitmek bilmeyen bir döngü içindedir, biz de o şekilde bir döngüye sahip olmak durumundayız. 

Ancak asıl sorun şu:

Zihnimizle her şeyi çözmeye o kadar meyilliyiz ki, çoğumuzun hayatında “kader” sandığımız döngüler almış başını gidiyor. 

Kimimiz tekrar tekrar çok yiyor, kimimiz alkol döngüsüne düşüyor, bazımız durmadan sinirleniyor vs. 

Ancak şu reklam sloganını hatırlamakta fayda var: Kontrolsüz güç, güç değildir.

Sadece üretken olacağımız konuları ritüel haline getirmek:

Çağımız artık öyle bir noktaya geldi ki, sanki insan değil makineymişiz gibi, tek ritüel anlayışımız iş üzerine ya da üretkenlik üzerine olmaya başladı.

Sanki iş için değilse ritüeller yük gibi geliyor çoğu insana. Sonunda kazanılacak olan havuç işte kazanacağımız geçici başarılardan kat ve kat lezzetli oysa.

Modernitenin getirisi:

Modern insan, doğal tepkilerini bastırıp, toplumsal beklentilere göre şekillendiği için kendiliğindenliğini, yani içinden geldiği gibi yaşama becerisini büyük ölçüde kaybetmiştir.

İç sesimiz yerine dış onaya göre şekillenmek, bedenimizin ritmini bozmamıza sebep olabiliyor.

Bu yazının amacı da, bu beceriyi nasıl geri kazanabileceğimizi irdelemekti. Böylece çözüm önerilerine geçebiliriz.

Çözüm Önerileri

Kutsal olmayan ama farkında olunan tekrarlar:

Dişimizi fırçalarken o anda kalıp başka bir şey düşünmeden sadece dişlerimizin ne kadar sağlıklı hale geldiğini düşünürken fırçalasak…

Su içerken o an oturuyor muyuz ayakta mıyız farkında olarak, suyun bize nasıl bir ferahlık verdiğinin farkında olarak içsek…

Yürüyüş yaparken bedenimizi farketsek, bilincimizde bedenlerimize de yer açsak, o anları o an yakalasak ve güzellikleri görsek…

Ve bunları teker teker sürekli tekrar edecek davranışlarımız haline getirsek, çok güzel olmaz mı?

Ritüellerin Dönüştürücü Gücü

Ritüel dediğimiz şey, aslında her gün tekrar ettiğimiz küçük ama anlamlı eylemlerdir.

Bir çay demlemek, sabah sessizce oturmak, yürürken nefese odaklanmak gibi.

Bu eylemler ilk bakışta sıradan görünse de, onlara kişisel bir anlam yüklediğimizde hayatımızı dönüştürmemize ve geliştirmemize olanak sağlayan bir güce sahip olurlar.

Mesela çay demlemek sadece bir içecek hazırlamak değil, zihinsel bir rahatlama, sakinleşme yaratabilir: kendimize alan açmak, günün temposundan bir adım geri çekilmek, durmak gibi.

Ritüel dediğimiz şey basit, anlamsız gibi gelebilecek hernangi bir eylemi bilinçli hale getirir. Otomatiklikten çıkarır, niyetle yapılan bir kendini bulma anına dönüştürür.

Ve bu küçük anlar, bedenimizin ve zihnimizin yeniden hizalanmasına, içsel bir bütünlüğün ve dengenin kurulmasına yardımcı olur.

Bedenin Hatırlama Gücü

Beden, tekrar eden şeyleri zihinden daha iyi hatırlar. Farkında olalım ya da olmayalım.

Her gün yapılan bir hareket, bir nefes alış, bir yürüyüş biçimi… zamanla düşünmeden yapılan bir davranışa dönüşür.

Bu, bedenin kendi hafızasıdır.

Bunu kendi lehimize çevirmeye gayret etmez ve olduğu gibi bırakırsak, beden hatırladığı yoldan devam eder.

Sonra bir zaman gelir:

  • Keşke otururken oturuşuma dikkat etseymişim bak şimdi belim ağrıyor!
  • Keşke sürekli şu işi şöyle yapmasaydım bak şimdi beden alışmış hatırladığı yoldan devam ediyor.
  • Şimdi uğraş dur ki bu farkındalıktan uzak davranışları çöz.

... gibi pişmanlıklar yaşamamıza sebep olabilir, aman diyeyim.

Zihin bir şeye direnebilir, erteleyebilir, bahaneler üretebilir. Ama beden alıştığı şeyi daha kolay yapar.

Bu yüzden düzenli tekrar, zihinsel direncin önüne geçebilir.

Örneğin: Her sabah yürüyüşe çıkmak başta zor gelebilir. Ama beden alıştı mı, o yürüyüş artık zihinsel bir çaba istemez.

Hatta bir gün yapılmadığında eksikliği hissedilir.

Beden, tekrarla birlikte bir alışkanlık değil, bir yön duygusu geliştirir.

Bu yön, kişinin kim olduğuna, nasıl bir yaşam sürmek istediğine dair içsel bir pusula hâline gelir.

Yani bazen zihin ikna olmadan önce, beden başlamalıdır.

Sonuç ve Okuyucuya Mesaj

Hepimiz hayatımızın hengamesi içerisinde savrulup gidiyoruz. O kadar her şeye yetişmek, her şeyi düzgün yapmak için uğraşıyoruz ki, asıl dikkat etmemiz gereken şeyleri gözden kaçırabiliyoruz.

Aslında tekrar eden döngülerimizi, istemli - istemsiz varolagelmiş ritüellerimizi gözden geçirme ve yeniden düzenleme alışkanlığı geliştirebilsek, sonunda kendi belirlediğimiz kaderleri yaşar hale gelebiliriz.

Keşke farkına varabilsek.

Bir de büyük bir hedefe varmak için ne yapmak gerekir diye düşünecek olursak, yapabileceğimiz en güzel şeyin güzel bir adım atmak, sonra o adımı tekrar edip, attığımız kötü adımları da tekrar etmememek gerekliliği olduğunu görürüz.

Ritüel dediğimiz şey de bu zaten, kendimize iyi gelen, bizi üste taşıyan, bize yardım eden şeyleri sürekli tekrar eder hale gelsek, bizi üzen, yaralayan, örseleyen, sağımızın solumuzun ağrımasına sebep olan, sağlığımızdan eden şeyleri de kendimizden uzaklaştırmayı sürekli tekrar etsek, sizce de çok güzel ritüeller oluşturmuş olmaz mıyız?

Sürekli zihnimizle iyiyi, doğruyu, huzuru bulmaya çalışmak yerine bu yükün yarısını bedenimizle paylaşsak, o hatırlasa, biz çok da üstüne düşünmeden iyi bir döngü kurmuş oluruz. Gerisi zaten iyilik, güzellik olur.

Şimdi sıra sende:

Sence senin bedeninle sürekli tekrarladığın hangi eylem, seni sana yaklaştırıyor, hangisi seni senden ve hatta sağlığından, huzurundan uzaklaştırıyor?


Peki, bu farkındalık hâlini günlük ritüellerle nasıl canlı tutacağız? Bedenin hafızasına işlenen hareketlerin, zihinsel dalgalanmaları nasıl dengeleyeceğini gördük. Ancak burada durmayacağız. 

Bir sonraki yazımda, bu bütünlüğü daha da derinleştiren bir meseleyi ele alacağım: zaman algısı.

Geçmişin yükü, geleceğin kaygısı ve “şimdi”nin kayıp hissi… Zihin zamanı nasıl deneyimler? Beden zamanı nasıl yaşar?

“Heidegger’den Budizm’e, nörobilimden kronobiyolojiye” uzanan bu yolculukta, “anı hissetmek” denen şeyin gerçekten ne olduğunu birlikte sorgulayacağız.

O zamana kadar, sevgiyle kalın.

You've successfully subscribed to Cenk Ebret Personal Website
Great! Next, complete checkout to get full access to all premium content.
Error! Could not sign up. invalid link.
Welcome back! You've successfully signed in.
Error! Could not sign in. Please try again.
Success! Your account is fully activated, you now have access to all content.
Error! Stripe checkout failed.
Success! Your billing info is updated.
Error! Billing info update failed.